Kitaba Ulaşmak İçin TIKLAYINIZ..
BİLİM
Belirli bir amaç için bilgi edinme ve deneysel yöntemler kullanılarak araştırma yapılma sürecidir. Bilimin en farklı özelliği, savunmalarını somut kanıtlarla sunmasıdır. Ve bu da bilimi günümüze kadar birçok alt dala bölmüştür. İçerik ve konularına göre farklı bilim dalları bulunmaktadır. Örnek: Fen bilimi, tıp bilimi, matematik bilimi gibi.
Tüm bilim dalları evrenin bir bölümünü kendine konu olarak seçer, deneysel yöntemlere ve gerçekliğe dayanarak kanunlar çıkarmaya çalışır.
Einstein bilimi, Duyusal veriler ile düzenli düşünceler arasında uygunluk sağlama çabası,
Bertrand Russell ise gözleme dayalı akıl yürütme yoluyla dünyaya ilişkin yasaları bulma çabası olarak tanımlar.
Bilim insanı ya da bilimci, evrene ilişkin olgulara ve değişkenlere yönelik bilimsel veri elde etme yöntemlerini kullanarak sistematik bir şekilde bilgi elde etmeye çalışan kişidir. Daha sınırlı anlamda ise bilimsel yöntem kullanan bir bireydir.
İngiliz filozof ve bilim tarihçisi William Whewell 1833'te “bilim insanı” terimini icat etti ve bunu yazılarında kullandı. “Doktor kelimesini fizik için kullanamadığımızdan, fizikçi kelimesini türettim. Genel olarak bilimin yetiştiricilerini tanımlamak için özel bir isme ihtiyacımız vardır. Bilim insanı demeliyim. Nasıl müzikle, resimle ya da şiirle uğraşanlara artist diyorsak matematikle, fizikle ya da doğayla ilgilenenlere de bilim insanı demeliyiz.” -Whewell-
Bilimsel Bilgi
*Nesneldir.
*Evrenseldir.
*Birikimli ilerler.
Gözlem, oluşan değişiklikleri ya da olayları ayrıntılı olarak tanımlamak amacıyla kullanılan yöntemdir. Gözlemlenenler doğal ve açık bir yöntem ile izlenir, kaydedilir, tanımlanır, analiz edilir ve yorumlanır.
Örneğin; bütün kuşlar kanatlıdır. Papağan kanatlıdır. O halde papağan da bir kuştur.
*Gözlemde olay, çıkarımda ise olay hakkında akıl yürütme vardır.
Bilimin yazıdan daha önce ortaya çıktığı bilinmektedir. Bu sebeple, özellikle antik çağlardaki bilimsel buluş, görüş ve keşifleri incelemekte arkeolojinin önemli bir yeri vardır. Örneğin arkeolojik çeşitli keşiflerin incelenmesi sonrası tarih öncesi çağlardaki ilk insanların çeşitli gözlemler yaptığı saptanmıştır; örneğin mevsimleri takip etmişlerdir.
Teknolojik gelişimin yanı sıra bilimsel etkinliklerin özellikle MÖ 2500 yılında yoğunlaştığı tespit edilmiştir. Bunun özellikle mimari birçok örneği bugün de görülebilir; Stonehenge gibi büyük yapılar belirli bilimsel ve teknolojik gelişim, özellikle de çeşitli gelişmiş matematik bilgileri olmaksızın yapılamayacak anıtlardır. Örneğin bu dönemdeki çoğu yapılar en azından Pisagor kuramı olmaksızın yapılamayacak yapılardır; buna ve benzeri diğer bulgulara dayanarak, Pisagor kuramının Pisagordan binlerce yıl önce insanlar tarafından bilindiği tespit edilmiştir.
Nitekim antik Mısırlılar gibi birçok ulusta çok erken tarihlerde matematiksel etkinlikler görülmektedir. Antik Mısırlılar MÖ 4200 yılında 365 günlük bir takvim üretmiş oldukları gibi, MÖ 3100 yılı tarihli bir gürzde sayısal olarak milyonları ifade etmek için bir sistemin kullanıldığı görülmüştür. Antik Mezopotamya'da matematiksel etkinlik ve gelişimin varlığı, arkeolojik araştırmalarca elde edilen kil tabletler yardımıyla bilinmektedir. Bunlara ek olarak bu topraklardaki farklı krallıklar tarafından zaman içinde sayı sistemi oldukça geliştirilmiştir. Sümerliler,antik Mısırlıların kullandığına benzer ondalık ekli bir sayı sisteminin temellerini atmışlar ve kullanmışlardır. Bu sistem daha sonraki dönemlerde farklı iktidarlar tarafından geliştirilmiş, Babillilerce 60 bazlı yeni bir sisteme ulaşılmıştır.
İslam Dünyası ilk olarak Hint kültüründen etkilenmiştir. Harezmi ve Bruni gibi bilim adamları bunun örnekleridir. İslam Dünyasında bilimin gelişmesinde Beytü’l-Hikme (Bilgelik Evi), rasathaneler (gözlemevleri) ve hastaneler oldukça önemli olmuştur. Ancak günümüz batı dünyası tarafından dergiler, kitaplar, özellikle filmler ve diziler yoluyla İslam dünyasının bilime katkıları karalanmakta, yok sayılmaktadır.
Rönesans ve Coğrafi Keşiflerle uzun zamandır geriye düşmüş olan Avrupa Dünya ticaretinin öncüsü olmuştur. İtalyan Rönesans'ı ise dönemin başlangıcı olarak sanatsal ve bilimsel gelişmeyi ifade eder. Rönesans daha ziyade Fransa’da sanat; Almanya’da dini tablo ve resimler; İngiltere’de edebiyat; İspanya’da ise resim alanında gelişti.
KOSMOS
Eski Yunanca kosmos "düzenlemek, çeki düzen vermek, güzelleştirmek" fiilinden türemiş "düzen, donanım" anlamına gelir. Kosmos, kelime anlamı olarak "bezeme, süsleme, donatma" anlamına gelir ve ilkçağ
Yunan felsefesinde "evren, evrenin düzeni, görünür dünyanın uyumlu birlikteliği" anlamında kullanılmıştır.
İlk kez Pisagorcular evrene, onda egemen olan uyum ve düzenden dolayı "kosmos" demişlerdir. Pisagor veya Pythagoras, MÖ 570 - MÖ 495 yılları arasında yaşamış olan İyonyalı filozof, matematikçi ve Pisagorculuk olarak bilinen akımın kurucusudur. En iyi bilinen önermesi, kendi adıyla anılan Pisagor teoremidir. "Sayıların babası" olarak bilinir.
Güneş Sistemi, en kısa ve öz anlatımla Güneş ve onun çekim gücünün etkisiyle etrafında biriken gök cisimleri topluluğudur. Gezegenler ve uyduları, gök taşları, kuyruklu yıldızlar, asteroitler bu topluluğun birer parçasıdır. Sisteme adını veren Güneş ana yıldız olmakla birlikte orta büyüklükte bir yıldızdır. Buna karşılık Güneş Sistemi’nin toplam kütlesinin %99,8’i Güneş’e aittir. Katı bir yüzeye sahip olmayan, Dünya’mıza ısı ve ışık yayan bu gaz topudur. Gezegen ise bir yıldızın etrafında hareket eden gök cismine deniyor. Güneş’e olan uzaklıklarına göre sıralarsak bunlar Merkür, Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Neptün’dür.
Dünya hariç bütün gezegenler adlarını Roma ya da Yunan mitolojilerinden almışlardır. Güneş Sistemi’nin en büyük gezegeni Jüpiter’dir. Satürn kadar belirgin olmasa da Jüpiter’in ve hatta Neptün ile Uranüs’ün de etrafında halkalar bulunur. Bunlara gazlardan oluştuğu için dış gezegenler, Dünya benzeri bir yapıya sahip olan Merkür, Venüs, Dünya ve Mars’a da iç gezegenler denir. Cüce gezegenler ise Plütoni, Haumea, Makemake, Eris, Cerestir.
Temel bilimlerde bir teori, bir diğerinin yerini alabilir. Bunun en meşhur örneği, Einstein'ın Görelilik Teorisi'nin, evreni açıklama konusunda Newton'un Kütleçekim Teorisi'nin yerini almış olmasıdır. Sonrasındaysa Kuantum Teorisi, evreni daha başarıyla açıklamak konusunda Einstein'ın teorisini geçmeyi başarmıştır.
Öncelikle, bilimde gördüğümüz "karar değiştirme" olaylarını üç kategoriye ayıralım:
1. Uygulamadaki Değişimler
2. Kategorik Değişimler
3. Yeni Verilerden Gelen Değişimler
Yenilenmeler, genellikle doğrudan bizim hayatlarımızı etkileyen keşiflerdir; çünkü bunlar, bilim sahalarının uygulamasına yönelik değişimlerdir. Örneğin eskiden kanserojen (kanser yapıcı) olmadığı düşünülen bir besin maddesinin, yeni araştırmalar sonucu kanserojen olduğu sonucuna varabiliriz. Bu, temel bilimsel gerçeklerin değişmesinden değil, önceki uygulamanın devam etmesi sonucunda uygulamanın değiştirilmesinden kaynaklanır.
Bilimdeki bazı büyük yenilenmeler, kategorik değişimlerdir. Örneğin bilimsel araştırmalar sayesinde keşfedilen Plüton'un bir gök cismi olarak var olduğu gerçeği değişmez; ancak bu gök cisminin kategorik olarak bir gezegen olup olmadığı konusunda varılan sonuç değiştirilebilir.


İnsanların bir amaç için kullandığı tüm araç-gereç ve makinelerin üretilebilmesi için kullanılan yöntemler, teknikler, ve bilgiler bütününe Teknoloji denir.
Teknoloji denildiğinde akla ilk cep telefonu, bilgisayar gibi elektronik cihazlar akla gelse de, bunlar birer teknoloji ürünüdür. Kendi başlarına teknoloji değillerdir. Bir ürün yapılırken/geliştirilirken birden fazla teknoloji aynı anda kullanılabilir.
Teknoloji Örnekleri:
Elektronik Teknolojisi
Metal Teknolojisi
Ar-Ge Teknolojisi
Plastik Teknolojisi
Yazılım Teknolojisi
Motor Teknolojisi
Örneğin bu veriler arasında, bir yarış esnasında çok hızlı koşan bir at veya denizyıldızının bir yere tutunabilmek için kullandığı çok güçlü vakum özelliği gösteren kolları var. Bu veriler, geliştiricilerin gözünde çok önemli fikirlerin ortaya çıkabilmesi için temel oluşturuyor.
Sınıflandırmanın tarihi milattan önceye dayanır. Eski Yunan bilginlerinden Hippocrates (Hipokrat) (MÖ 460-377), hayvan türlerini saymış olmakla beraber, çalışmasının takibeden bölümlerinde bunların sınıflandırılması için çaba sarfetmemiştir. Yaşam formlarının sınıflandırılmasına ait bilinen en eski çalışma, Yunan filozof Aristoteles (Aristo) (MÖ 354-291) tarafından yapılmıştır. Aristoteles yaptığı sınıflandırmada yaşam ortamlarını (hava, kara ve su) temel olarak almıştır.
Bilimsel sınıflandırmanın gelişmesinde, sonraki önemli değişiklik İsviçreli profesör Conrad Gesner (1516-1565) tarafından yapılmıştır. Gesner'in çalışmaları aynı zamanda, yaşam alanında bilinen en eski derlemelerdir. 17. yüzyılın başları, hayvanlar üzerine dikkatli araştırmaların yapılmaya başladığı en önemli dönemdir. Bu çalışmalar öncelikle türlere yönelmiştir. Böylece organların benzerliği ile başlayan sınıflandırma yavaş yavaş gelişerek anatomik temellere dayandırılmaya başlanmıştır. Girolamo Fabrizio, Petrus Severinus, William Harvey, Edward Tyson, Marcello Malpighi, Jan Swammerdam ve Robert Hooke bilimsel sınıflandırmanın gelişmesinde katkıları olan bilimi insanlarıdır.
*Hipoteze Dayalı Tümden Gelimci Mantık Yürütme Yöntemi
Hipotezler bilimsel veriler üzerinden belirlenir. Böylece, tümden gelim tekniklerini uygulayarak doğrulanabilen tahminlere ulaşılır.
*Tarihsel-Mantıksal Yöntem
Bilimsel sorunun temeline dair bilgileri mantıksal süzgeçten geçirerek araştırmak için kullanılır.
*Genetik Yöntem
Bir canlının gelişimini ve bu gelişimi belirleyen etkileri çalışırken kullanılır.
Benzer olaylar arasındaki ilişkilerden veya sonuçlardan oluşur. Bu yöntem yeni bilgiler üretmek için kullanılabilir.
*Modelleme Yöntemi
Gerçekliği incelemek için modeller üretilir. Elzem olan şeyler olmayan şeylerden ayrılır.
*Sistemik-İşlevsel Yöntem
Aristoteles’e göre, bütün, parçalarının toplamından daha büyüktür. Düşünce üzerine kurulmuş ve yeni bilgiler üretmek için oluşturulmuştur.
*Sistematikleştirme Yöntemi
Temel olarak, bilgi veya deneyimler sistemleştirilerek kullanılır.
Matematik, insan aklının ürettiği en büyük ortak değerdir. Bütün bilim dallarının temelinde matematik vardır. Bu nedenden matematik olmadan diğer bilim dalları kullanılamaz. Mantık ve matematiksel düşünce ile felsefe ve psikoloji, müzik aletlerinin seslerinin tiz ve kalınlığının tespit edilmesinde matematik hesap, astronomide matematik, bilgisayar bilimlerinde, hukuk bilgilerinde matematik düşünce, tıpta ve biyolojide matematik istatistik ve bir sürü burada sayamayacağımız kadar çok alanda matematik tarih boyunca hep kullanılarak bugüne gelinmiştir.
Araştırma süreçleri ölçülebilir olmalıdır. Matematik bu ölçme sürecinin temel parçasıdır. Kanunların açıklanması çabalarında bu özellik gözlem, deney ile birlikte temel bir noktadır.
Fransızcadan dilimize giren Latince kökenli argüman sözcüğünün yaygın kullanımı bunlar olsa da bilimsel ifadelerde farklı anlamlarda da kullanımı görülmektedir. Bu kullanımlar matematik ve gök biliminde görülmektedir.
Argüman günlük dilde tek başına kanıt anlamında da kullanılmaktadır. Buna karşın felsefede kanıta dayandırılmış bilgi iddiasıdır. Argümantasyon ise, gerçeklere dayanan önermeler ile akıl yürütmedir. Şüpheleri gidermek için kullanılır. Belli bir iddiayı kanıtlama ya da çürütme üzerine yapılan bilimsel tartışmalarda kullanılır..
Çoğu akıl yürütme genelden özele ya da özelden genele olacak şekilde gerçekleşir. Bunların dışında benzeterek, çıkartarakta düşünülebilir.
Üretken güçler, tarih boyunca gelişme eğilimindedirler. Bir toplumun üretim ilişkileri, o toplumun üretken güçlerinin gelişme düzeyiyle açıklanır. Bütün ülkelerin ve hükümetlerin en temel problemlerinden birisinin işsizlik oranları olduğu düşünüldüğünde bu probleme en etkin çözümün girişimcilik olduğu bir gerçektir. Ülkelerin ekonomik kaynaklarındaki verimlilik süreçlerinden öncü bir rol oynaması girişimciyi önemli yapan temel faktörlerden de birisidir.
OECD raporlarına göre yeni kurulan işyeri oranı %11-17 arasında değişmekteyken ülkemizin ortalaması %3,5 seviyelerinde kalmaktadır. Bilimsel bilgi geliştikçe yeni teknoloji ürünleri ortaya icat edilecek ve dolayısıyla yeni iş alanları açılacaktır. Bir ülkede rekabet ve özel girişimcilik gelişirse o ülkede ekonomik refah da o kadar gelişir . Ekonomik refahın arttığı yerlerde ise bilime ayrılan bütçe oldukça fazladır.
ve İrlandalı milliyetςi.
HAYAL KURMANIN ÖNEMİ
Hayal kurmak geleceği makro ölçülerde yaşama isteğidir. William Russell “Büyük işler, büyük hayaller kurma özelliği olan insanlarca başarılmıştır” der. Hayaller hayat tarlasından geçerken elimizden toprağa düşen tohumlardır. Tohum ve tarla için de çabalamamız gerekir ki hayaller gerçek olsun.
Hayalleriniz sizin yürek gücünüzü gösterir. Bir insanın yüreğinin gücünü anlamak için sadece yaptıklarına değil, yapmayı istediklerine de bakmak gerekir. “Hayaller bizim kim olduğumuzun aynasıdır” diyebiliriz.
Gelecekte nasıl bir dünya istiyorsanız önce hayal edin. Hayalin başladığı yerde zafer için de geri sayımda başlamıştır. Ayaklarınızı yere basın ve yıldızlara uzanmaya devam edin.
Problem çözme teknikleri, birçok problem için uygulaması mümkün adımlardan oluşur. Yani, matematik problem çözme ile sosyal problem çözme yöntemleri farklı olsa da çözüm aşamaları benzerlik gösterir.
Örnek: Balık tüketmek, karnımızı doyurmak için iyi bir yöntem olabilir ama açlık problemine kalıcı çözüm değildir.
Çözüm 1- Para kazanıp sürekli balık alabilmek
Gördüğünüz gibi birden fazla çözüm yöntemi var ve daha da çoğaltılabilir.
Bir uçağın tasarımı tamamen tamamlandığında kaç ton yükle havada kalabileceğini test etmek için uçağı gerçekten yükleyip havalandıramayız. Bunun yerine matematik problem çözme tekniklerine veya fizik problem çözme tekniklerine başvururuz. Uçağın minyatürünü tasarlayıp oran orantı kurarak testler yapabiliriz.
Örnek: Bir e-ticaret sitesinin "SATIN AL" butonunu kırmızı veya yeşil renkte yayınlaması arasında tıklanma farkı olup olamayacağını sadece tahminlerle ön görebiliriz. Hangi rengin daha fazla tıklama getirdiğini ise test ederek bulabiliriz.
Bilimin gelişmesi, tekniğin gelişmesini sağlar. Tekniği ilerlemesi de bilimsel araştırma alanlarının çeşitlenmesini sağlar. Matematik bir araç, mühendislik ise bir sonuçtur.
Doğa bilimleri, doğa olayları ile ilgilenen bilimdir. Konusu doğal gerçekliktir . İnsan düşüncesinden bağımsız olarak var olan her şey doğal gerçekliktir. Fizik başta olmak üzere, maddeyi inceleyen kimya, canlıyı inceleyen biyoloji, gök cisimlerini inceleyen astronomi ve yerbilim, tabiat bilimlerinin temel alanlarıdır.
Doğa bilimleri formal bilimlerin tersine içerikle ilgili bilimlerdir. Doğa bilimleri başlığı altında fizik, kimya, astronomi, jeoloji, biyoloji gibi bilimleri sıralayabiliriz. Doğa bilimlerinin temel özelliği gözlenebilir oluşlarıdır. Doğa bilimleri olgusaldır. Doğada her an var olabilen olaylar zincirlerini, olguları inceler. Olgular arasındaki neden-sonuç ilişkisini inceleyerek doğanın yasalarına ulaşır.
Olgusallık, deney ve gözlem yolu ile ulaşılan yasaları yine deney ve gözlem ile doğrulatmaktır. Ayrıca determinist olmalıdır. Doğa bilimleri tüme varım yöntemini kullanır. Tek tek olaylardan ve olgulardan hareket edilerek genel
doğa yasalarına ulaşılır.
*Fermuar - Sinek
Fermuarı nerdeyse 100 yıldır kullanıyoruz. Ama bu dahice yapının, Sineğin ağzından esinlenilerek yapıldığın herhalde çok azımız biliyordur.

Neredeyse kör olan yarasalar, çevresiyle etkileşime girmek için etrafa ultrason denilen çok yüksek titreşimli ses dalgaları yayar. Bu sesler, çevreye çarpıp geri yarasaya döner. Bu şekilde yarasa etrafı hakkında bilgi sahibi olur. İşte radarda aynı prensiple çalışır.
Nautilos balığı, dalmak istediğinde vücudunda bulunan özel odacıkları su ile doldurur. Yüzeye çıkmak istediğinde ise, bu odacıkları ürettiği özel bir gazla doldurur. Denizaltılarda aynı prensiple çalışır. Tek fark, yüzeye çıkmak istediklerinde özel gaz üretmek yerine pompalarla suyu boşaltmaktır.

Balinalar, suda hareket etmek için geniş çift bölmeli yüzgeçlerini kullanır. Dalgıçların kullandığı palet, işte bu yapıdan esinlenilerek yapılmıştır. Bu sayede az güç kullanarak daha hızlı yüzebilmektedirler.

Yolcu uçağı tipindeki uçaklar, akbabalardan esinlenilerek yapılmıştır. Akbabaların kanatlarındaki özel aero dinamik yapı, taklit edilerek koca koca uçakların havada uçabilmesini sağlamıştır.
Model veya modelleme kavramı en genel anlamı ile gerçeğin kopyalanması anlamına gelmektedir. Bilimsel çalışmalarda oldukça önemli bir yere sahip olan modelleme yöntemi matematik ve sosyal bilimlerde de sıklıkla kullanılmaktadır.
Dünya ve hatta evren hakkında bilgi edinmemizi ve açıklamalar üretebilmemizi kolaylaştırmak amacı ile geliştirilen modeller, olguyu daha iyi anlamamızı ve o olgu ile ilgili elde edilen bilgilerin daha kolay bir şekilde diğer bilim insanlarına aktarılmasını kolaylaştırmak amacı ile geliştirilmektedirler. Bir konu ile ilgili aynı veriler farklı şekillerde yorumlanabileceğinden bu konuda birden fazla yarışan model söz konusu olabilir. Hücre zar modelinde olduğu gibi bilim insanları bu yarışan modeller arasından hangisinin mevcut delillerle uyum içinde olduğunu ve en tatmin edici açıklamayı sağladığını belirlemeye çalışırlar. Yeni deliller elde edildikçe mevcut bilimsel açıklamalar sürekli gözden geçirilir, sorgulanır, geliştirilir veya değiştirilir. Bilimsel bilgi gibi modellerde değişime açıktır. Örneğin hücre zar modeli teknolojik imkânların artması ve bilimsel bilgilerin gelişmesi ile birlikte sürekli olarak geliştirilmekte ve yenilenmektedir.
Amadeo Avogadro

811 yılı içerisinde su, nitrik asit, bazı azot oksitler, amonyak, karbon monoksit ve hidrojen klorür gibi bazı bileşiklerin molekül formüllerini doğru olarak açıkladı. Aklındaki molekül kavramını daha da geliştiren Avogadro, 1821 yılında etil alkolün (C2H6O) ve dietil eterin (C4H10O) formüllerini doğru olarak tahmin etti.
Galileo’ya göre dünyada beklenmedik olaylar vardı. Beklenmedik olaylar ise tekrar edilemeyen değişkenlerdi. Galileo olayları açıklayabilmek için deneylere olayları üretme görevini yüklemişti.
DÜŞÜNCE DENEYİ VE GALİLEO
Abaküsün Tarihçesi

Resimdeki: Blaise Pascal, Fransız matematikçi, fizikçi ve düşünürdür. En bilinen temel eseri Düşünceler'dir. 1642'de 19 yaşında iken vergi tahsildarı babasının işini kolaylaştıracak, dişliler ve tekerleklerden oluşan mekanik bir hesap makinesi tasarladı. (1623-1662)
Pascal’ın babası devlet tarafından hesap incelemeleri için atanınca, hesapları tutmakta zorluk yaşayan babasının yorucu işlerini hafifletmek için, 1642 yılında toplama ve çıkarma yeteneğine sahip mekanik bir hesaplama aracı olan Pascaline’i icat etmiştir. Farklı isimler kullanılır. Bunlar Pascal’s Adder (Pascal’ın Hesaplama Makinesi), Pascaline, Pascale, Pascalene’dir. Babasının ölümü sonrası din felsefesiyle hayatına yeni bir başlangıç yaptı. Pascal 1662 yılında vefat etti.
Olasılık ya da ihtimaliyet, bir şeyin olmasının veya olmamasının matematiksel değeridir. Olasılık kuramı istatistik, matematik, bilim ve felsefe alanlarında mümkün olayların olabilirliğini ortaya atmak için çok geniş bir şekilde kullanılmaktadır. Blaise Pascal ve Pierre de Fermat tarafından matematiksel olarak incelenmeye başlanması ile olasılık sözcüğü modern anlamına doğru bir yol almıştır. Matematiksel modern olasılık kuramının geliştirilmesi ise 19. yüzyılda başlamıştır. Diğer bir adıyla "olasılıkçılık" olarak anılan, olasılık doktrini bir Katolik etik doktrinidir.
Pierre de Fermat, Fransız hukukçu ve matematikçidir. İlk öğrenimini doğduğu şehirde yapmıştır. Yargıç olmak için çalışmalarına Toulouse’de devam etmiştir. Fermat, memurluğunun yoğun işlerinden geriye kalan zamanlarında matematikle uğraşmıştır. 1601-1661
Olasılıkların bilimsel incelenmesi bir modern gelişmedir. Modern olasılıklar teorisinin başlangıç tarihi Paskal ile Fermat arasındaki 1654'te olan bir mektuplaşma içeriğine dayanmaktadır. 1774'te ise "Pierre Simon Laplace" olasılıklar teorisi prensiplerini kullanarak gözlemlerin birleştirilmesi için bir kural ortaya çıkartmıştır.
Bilgi toplumunda, gerçekleştirilecek her türlü faaliyette bilgi önemli bir konumda yer almakta bu durum da bilginin elde edilmesi ve yayılması sürecini ve bunu gerçekleştirebilmek için iletişimi çok önemli bir yere konumlandırmaktadır. Bilginin kitlesel dağılımını sağlayabilmek için ise kitle iletişim araçları ve internet diğer iletişim araç ve yöntemlerine göre daha ön plana çıkmaktadır.
Gerek kitle iletişim araçları ve gerekse internet, bilginin çok kısa bir zaman dilimi içerisinde, çok az maliyetle ve fazla çaba gerektirmeksizin, farklı yerlerde bulunan, çok farklı niteliklere sahip büyük kitlelere ulaşmasını sağlamakta, tek yönlülük ve denetim eksikliği gibi dezavantajlarına rağmen sahip oldukları bu üstünlükler nedeniyle de bilgi toplumunun vazgeçilmezleri arasında yer almaktadır.
İletişim: Duygu, düşünce ve bilgilerin farklı araçlarla başkalarına aktarılması sürecidir. İletişimde kullanılan araçlara iletişim araçları denir.
Yazılı İletişim Araçları
Gazete, Dergi, Mektup, Mesaj, E-posta, Afiş, El İlanı
Sesli İletişim Araçları
Telefon, Radyo, Telsiz
Görüntülü-Sesli İletişim Araçları
Cep Telefonu, Televizyon, Sinema, Tiyatro, Bilgisayar
İLETİŞİM SÜRECİ
1-Eş Zamanlı (Senkron) İletişim: Kaynak ve alıcının aynı anda iletişime geçtiği iletişim sürecidir. Örnek: Karşılıklı konuşma, telefonda konuşma vb.
2-Farklı Zamanlı (Asenkron) İletişim: Kaynak ve alıcının farklı zamanlarda iletişime geçtiği iletişim sürecidir. Örnek: E-posta, forum, sosyal medya
Sesli, görüntülü ve yazılı iletişim kurmamızı sağlayan araçlardır.
*Bip *Viber *Skype *WhatsApp *Facebook Messenger
FORUM
Bir soru veya konu hakkında birçok kişinin fikir ve düşüncelerini yazılı olarak belirtildiği paylaşım ortamlarıdır.
Dünya üzerindeki mevcut boyutumuz oldukça sınırlı olan 3. boyuttur. Boyutların 10 tanesi bilim tarafından tartışılmıştır. Farklı boyutlar ve olasılıkları hakkında bilgi genellikle anlatılır ve bunlar aynı zamanda String Teorisi'ni kullanan fizikçiler tarafından açıklanır. Bu teori, her bir titreşim türünün, evrendeki farklı bir parçacıkla ilişkili olan, titreşim seviyesinde olduğunu gösteren bir teoridir.
İki boyut: Eni ve boyu olan, derinliği ve kalınlığı olmayan ölçüye sahip şekillerdir. Üç boyut: En, boy ve derinliği olan şekillerdir. Teknik olarak, X, Y ve Z eksenlerinde belli bir boyuta sahip cisimler üç boyutludur. Üç boyutlu çizim: El ile ya da bilgisayar programları yardımıyla eni, boyu ve derinliği olan cisimlerin modellenmesidir. Daha çok bilgisayar ortamında ilgili programlar ile yapılabilir.


*Kent Bahçeciliği
İlk gözlemleri milattan öncesine kadar uzansa da 19. yüzyıldan itibaren bir bilim ve mühendislik dalı haline gelen elektrik, sanayi devrimini hızlandırmış ve 20.yüzyıl teknolojisinin temelini oluşturmuştur. Günümüzde elektrik, uygarlığın vazgeçilmez bir parçasıdır.
Elektrik yüklerinin üretecin bir kutbundan çıkarak diğer kutba gitmesi için oluşturulan düzeneğe elektrik devresi denir. Bir elektrik devresi elektrik kaynağında başlar ve yine orada biter. Elektrik telleriyle pil, anahtar ve ampul arasında bağlantı kurulur ve ampul yanar. Anahtarın görevi ampulün istediğimiz zaman yanması ya da sönmesini sağlamaktır. Bir elektrik devresinde en az üç eleman bulunmalıdır.

Duy ampulün takıldığı yuvadır. İletken Kablo devrede elektrik enerjisinin iletilmesini sağlar. Devre elemanlarının birbirine bağlanmasını sağlar. Anahtar devreden geçen elektrik enerjisini kontrol etmemizi sağlar. Anahtar açık durumda iken elektrik iletilmez, kapalı durumda iletilir.
Bilimin getirdiği yeni meslekler yapay zekâ pazarlamacılığından gen terapistliğine, duygu tasarımcılığına kadar birçok yeni iş kolu bizleri ve meraklılarını bekliyor.
Ay ve Güneş’in hareket ve tutulmaları; Yer, Mars, Merkür, Venüs, Satürn ve Jüpiter’in hareketleri Güneş ve Yer’in birbirlerine uzaklıkları hakkında ayrıntılı bilgi vermişlerdir. MS 5 ve 12. yüzyıl arasında yaptıkları bilimsel çalışmalarla trigonometrik oranları kullanmışlardır. Bu oranlarla Güneş-Yer, Ay-Yer uzaklıklarını; Ay, Güneş ve diğer gezegenlerin konumları ve dolanım dönemlerini hesaplamaya çalışmışlar ve bunlarla ilgili sayısal değerleri içeren eserler bırakmışlardır.
Orta Asya’da bilim tarihi MÖ 8000’li yıllara dayanır. Arkeologların sürdürdüğü bugünkü kazılarda Taş Devri’nden kalma çanak-çömlekler, çakmak taşından yapılmış topuzlar ile kargı şeklindeki silahlar bulunmuştur. Bu dönemde arpa ve buğday yetiştirildiğine ilişkin bilgilere rastlanmıştır. Demir kullanılıncaya kadar geçen sürede hayvanlar evcilleştirilmiş, bakır ve kurşundan çeşitli eşyalar yapılmıştır. İlk defa bir alaşım olan bronzu Türkler kullanmıştır. Demir Devri’nden sonra iklim şartları bozulmuş ve uzun süren kuraklık sonucu Türkler güneye göç etmişlerdir. Türkler, Orta Asya’da atıevcilleştirerek MÖ 2800’lü yıllarda arabayı icat etmişlerdir. Bilinen ilk Türk yazılı anıtı Göktürk Devleti (552-745) döneminden kalma Orhun Yazıtları’dır. Göktürkler 12 hayvanlı Türk takvimini kullanmışlardır. Takvimlerinde her yıla bir hayvan adı ver-mişlerdir.
Yunanlılarda doğanın incelenmesiyle maddenin varlığı konusunda felsefi görüşler ön plana çıkar. Yunanlı filozof Thales’e göre her şey sudan gelmekte yine suya dönmekteydi. Empedokles Dört Öge element Kuramı’nı ortaya atan ilk düşünürdür. Aristo, Empedokles’in dört öge kuramını geliştirmiştir. Levkipros ve Demokritos tarafından kalıplanan atom kuramı, atomu maddenin en küçük ve bölünemeyen eşit nicelikli tanecikleri olarak tanımlamıştır. Platon, element sözcüğünü ilk olarak kullanan düşünürdür. Platon bütün maddelerin elementlerden oluştuğunu belirtmiştir. Ayrıca eski Yunanlılar vinç, kilit,dişli, pompa, kaldıraç, hidrolik, ölçüm araçları, suyla çalışan otomatik kapı yaparak bilimin gelişmesine öncülük etmişlerdir.
İslam dünyası ilk olarak Hint kültüründen etkilenmiştir. İskenderiye İslam dünyasının her zaman bilim başkenti olmuştur. İslam dünyasında bilimsel faaliyetlerin gelişmesinde halifelerin önemli rolü olmuştur. Bilgelik evi, gözlemevleri ve hastaneler İslam dünyasında bilimsel etkinliklerin gelişmesini sağlayan üç önemli kurumdur. İlk bilgelik evi Bağdat’ta Abbasi halifesi el-Memun tarafından kurulmuştur. Bilgelik evi, Halife Hazreti Ömer döneminde Müslümanlar tarafından ele geçirildikten sonra Yunan tıbbındaki gelişmelerin Yunancadan Arapçaya aktarılmasını sağlamıştır.
Mısırlılar pi (π) sayısını buldular. Bir yılı 365 gün ve 12 aya bölüp Güneş yılı takvimini geliştirdiler. Tıp alanında ilerleyip mumyalama tekniğini buldular. En önemlisi dünyanın yedi harikasından biri olan Mısır piramitlerini o günün şartlarında gelişmiş bir teknolojiyle inşa ettiler. Mezopotamya, Çin, Hint, Orta Asya, Yunan ve İslam uygarlıklarının bugünkü bilimin ilerlemesi ve gelişmesine çok büyük katkıları olmuştur.