Kitaba Ulaşmak İçin TIKLAYINIZ..

BİLİM


Belirli bir amaç için bilgi edinme ve deneysel yöntemler kullanılarak araştırma yapılma sürecidir. Bilimin en farklı özelliği, savunmalarını somut kanıtlarla sunmasıdır. Ve bu da bilimi günümüze kadar birçok alt dala bölmüştür. İçerik ve konularına göre  farklı bilim dalları bulunmaktadır. Örnek: Fen bilimi, tıp bilimi, matematik bilimi gibi.

Tüm bilim dalları evrenin bir bölümünü kendine konu olarak seçer, deneysel yöntemlere ve gerçekliğe dayanarak kanunlar çıkarmaya çalışır.

Einstein bilimi, Duyusal veriler ile düzenli düşünceler arasında uygunluk sağlama çabası,

Bertrand Russell ise gözleme dayalı akıl yürütme yoluyla dünyaya ilişkin yasaları bulma çabası olarak tanımlar. 
          


Geleneksel bilim sadece anlamaya ve çözmeye gereksinim hissetse de, ileri safhalara bölünen bilim türleri sadece çözmeyi değil çözümden öte ilerlemeyi de kapsar. Çok çeşitli matematiksel çözümleme sistemlerinin geliştirildiği ilk zamanlardan bu yana hâlâ yeni formüller, sistemler, kuramlar geliştirilmektedir ki bu da bilimin sürekliliğine bir örnektir. 

BİLİM İNSANI

Bilim insanı ya da bilimci, evrene ilişkin olgulara ve değişkenlere yönelik bilimsel veri elde etme yöntemlerini kullanarak sistematik bir şekilde bilgi elde etmeye çalışan kişidir. Daha sınırlı anlamda ise bilimsel yöntem kullanan bir bireydir.

İngiliz filozof ve bilim tarihçisi William Whewell 1833'te “bilim insanı” terimini icat etti ve bunu yazılarında kullandı. “Doktor kelimesini fizik için kullanamadığımızdan, fizikçi kelimesini türettim. Genel olarak bilimin yetiştiricilerini tanımlamak için özel bir isme ihtiyacımız vardır. Bilim insanı demeliyim. Nasıl müzikle, resimle ya da şiirle uğraşanlara artist diyorsak matematikle, fizikle ya da doğayla ilgilenenlere de bilim insanı demeliyiz.”  -Whewell- 


Bilim doğrudan veya dolaylı olarak gözlenebilecek veya sınanabilecek vakaları inceler. Elde edilen verilerden ulaşılan sonuçlar kişiden kişiye veya toplumdan topluma değişmemelidir. Yani bilimde deliller olgusal ve objektif olmalıdır.

Bilimsel Bilgi

*Nesneldir.
*Evrenseldir.
*Birikimli ilerler.
*Sistemli ve düzenlidir.
*Eleştiriye açıktır.

GÖZLEM VE ÇIKARIM

Gözlem, oluşan değişiklikleri ya da olayları ayrıntılı olarak tanımlamak amacıyla kullanılan yöntemdir. Gözlemlenenler doğal ve açık bir yöntem ile izlenir, kaydedilir, tanımlanır, analiz edilir ve yorumlanır.

Çıkarım, bir veya birden çok önermeden yeni önermeler elde etmektir.
Örneğin; bütün kuşlar kanatlıdır. Papağan kanatlıdır. O halde papağan da bir kuştur.

*Gözlemde olay, çıkarımda ise olay hakkında akıl yürütme vardır.
*Gözlem duyu organları veya araç gereçler kullanılır, çıkarımda ise böyle bir şey yoktur.
*Gözlemler nesneldir, çıkarımlar ise özneldir.

BİLİMİN BAŞLANGICI

Bilimin yazıdan daha önce ortaya çıktığı bilinmektedir. Bu sebeple, özellikle antik çağlardaki bilimsel buluş, görüş ve keşifleri incelemekte arkeolojinin önemli bir yeri vardır. Örneğin arkeolojik çeşitli keşiflerin incelenmesi sonrası tarih öncesi çağlardaki ilk insanların çeşitli gözlemler yaptığı saptanmıştır; örneğin mevsimleri takip etmişlerdir.

Teknolojik gelişimin yanı sıra bilimsel etkinliklerin özellikle MÖ 2500 yılında yoğunlaştığı tespit edilmiştir. Bunun özellikle mimari birçok örneği bugün de görülebilir; Stonehenge gibi büyük yapılar belirli bilimsel ve teknolojik gelişim, özellikle de çeşitli gelişmiş matematik bilgileri olmaksızın yapılamayacak anıtlardır. Örneğin bu dönemdeki çoğu yapılar en azından Pisagor kuramı olmaksızın yapılamayacak yapılardır; buna ve benzeri diğer bulgulara dayanarak, Pisagor kuramının Pisagordan binlerce yıl önce insanlar tarafından bilindiği tespit edilmiştir.

Nitekim antik Mısırlılar gibi birçok ulusta çok erken tarihlerde matematiksel etkinlikler görülmektedir. Antik Mısırlılar MÖ 4200 yılında 365 günlük bir takvim üretmiş oldukları gibi, MÖ 3100 yılı tarihli bir gürzde sayısal olarak milyonları ifade etmek için bir sistemin kullanıldığı görülmüştür. Antik Mezopotamya'da matematiksel etkinlik ve gelişimin varlığı, arkeolojik araştırmalarca elde edilen kil tabletler yardımıyla bilinmektedir. Bunlara ek olarak bu topraklardaki farklı krallıklar tarafından zaman içinde sayı sistemi oldukça geliştirilmiştir. Sümerliler,antik Mısırlıların kullandığına benzer ondalık ekli bir sayı sisteminin temellerini atmışlar ve kullanmışlardır. Bu sistem daha sonraki dönemlerde farklı iktidarlar tarafından geliştirilmiş, Babillilerce 60 bazlı yeni bir sisteme ulaşılmıştır.

Örneğin matematiksel gelişimden ayrık bir biçimde astronomi çalışmaları ve anlayışı Orta Amerika merkezli Maya uygarlığında kendisine yer bulmuştur; özellikle takvimsel çalışmalar ve güneş ve ay tutulmalarının hesaplanması önemli yer tutmuştur. Doğanın incelenmesi sonucu birçok şey keşfedilmiştir. Örneğin arkeolojik bulguların Babillilerin hurma ağacının eşeyli ürediğini keşfetmiş, polenlerin bitkilere aktarılarak üremenin sağlanabileceğini kanıtlamışlardır. Antik çağlarda biyolojiyle birlikte olarak tıbbi çalışmalar da yapılmıştır. Çin, Mısır ve Hint yarımadasındaki çeşitli uygarlıklar  anatomik sorunlar için bitkileri kullanmışlardır. Tıbbın yanı sıra, kimya, coğrafya ve jeoloji gibi bilimler de özellikle Çin'de büyük ölçüde gelişmiştir.


Tarihin akışı içerisinde felsefe sistematik düşünmeyi tetiklemiştir.. Klasik antik çağ felsefesiyle başlayıp Sokrates, Platon ve Aristoteles gibi filozoflar, gitgide gelişen ve şekillenen soruların şekillenmesini sağlayarak bilime katkıda bulunmuşlardır. Orta çağda ise bilimsel gelişmeler İslam dünyasının katkılarıyla ortaya çıkmıştır. İslam Dünyası özellikle Abbasiler Dönemi’nde yoğun bir şekilde Yunanca eserleri Arapçaya çevirmişlerdir.

İslam Dünyası ilk olarak Hint kültüründen etkilenmiştir. Harezmi ve Bruni gibi bilim adamları bunun örnekleridir. İslam Dünyasında bilimin gelişmesinde Beytü’l-Hikme (Bilgelik Evi), rasathaneler (gözlemevleri) ve hastaneler oldukça önemli olmuştur. Ancak günümüz batı dünyası tarafından dergiler, kitaplar, özellikle filmler ve diziler yoluyla İslam dünyasının bilime katkıları karalanmakta, yok sayılmaktadır.

Devamında Rönesans felsefesi ile birlikte bilimde ve düşünce sistemindeki yeni gelişmelerin yer aldığı bir dönem ortaya çıkmıştır. Yeniden doğuş manasına gelen rönesans, önceki çağlardan çok farklı bir düşünce sistemine geçişin köprüsü konumundadır. 

Rönesans ve Coğrafi Keşiflerle uzun zamandır geriye düşmüş olan Avrupa Dünya ticaretinin öncüsü olmuştur. İtalyan Rönesans'ı ise dönemin başlangıcı olarak sanatsal ve bilimsel gelişmeyi ifade eder. Rönesans  daha ziyade Fransa’da sanat; Almanya’da dini tablo ve resimler; İngiltere’de edebiyat; İspanya’da ise resim alanında gelişti.


19 ve 20. yüzyıllarda savaş politikalarıyla birlikte bilim adamlarına verilen değer artmıştır. Özellikle I. Dünya Savaşı’nda asker olan bilim adamları II. Dünya Savaşı’nda ulusal hazine sayıldı. Bu yüzyıllarda buluşlar, savaş teknolojisiyle ilgili güçlendirilmiştir. Her yeni buluşun önce savaşlarda denenmesi nedeniyle maliyet hesapları üzerine kurulu bir savaş endüstrisi ortaya çıkmıştır. Hükümetlerin bilim adamlarına sağladıkları desteğin asıl amacı, gelecek savaşlarda üstünlük sağlayabilecek buluşları üretmesi olmuştur.

1. Dünya Savaşı’nın teknolojik önemi, yeni gelişmelerin askeri amaçlarla uygulamaya geçildiği ilk büyük dünya savaşı olmasıdır. Savaş sırasında tanklar, toplar, denizaltılar, ağır makineli tüfekler kullanılmış ve ilk zehirli gaz atılmıştır. 2.Dünya Savaşında ise en önemli teknolojik gelişme, çok motorlu devasa bombardıman uçakları olmuştur. Borbardıman uçakları nedeniyle radar da keşfedilmiştir. Büyük savaşlar sonrası ise birçok icat sahneye çıkmıştır. 20. yüzyılın başlarından itibaren bilimdeki ilerlemeler büyük hız kazanmış ve akademik çevrenin, daha elverişli bir araştırma ortamına kavuşması bu ilerlemeyi tetiklemiştir. Bilimle uğraşmak bir prestij haline gelmeye başlamış ve etkilerini göstermeye başlamıştır.

KOSMOS

Eski Yunanca kosmos "düzenlemek, çeki düzen vermek, güzelleştirmek" fiilinden türemiş "düzen, donanım" anlamına gelir. Kosmos, kelime anlamı olarak "bezeme, süsleme, donatma" anlamına gelir ve ilkçağ

Yunan felsefesinde "evren, evrenin düzeni, görünür dünyanın uyumlu birlikteliği" anlamında kullanılmıştır.


İlk kez Pisagorcular evrene, onda egemen olan uyum ve düzenden dolayı "kosmos" demişlerdir. Pisagor veya Pythagoras, MÖ 570 - MÖ 495 yılları arasında yaşamış olan İyonyalı filozof, matematikçi ve Pisagorculuk olarak bilinen akımın kurucusudur. En iyi bilinen önermesi, kendi adıyla anılan Pisagor teoremidir. "Sayıların babası" olarak bilinir.





KÜÇÜK GALAKSİ VE GEZEGENLER

Güneş Sistemi, en kısa ve öz anlatımla Güneş ve onun çekim gücünün etkisiyle etrafında biriken gök cisimleri topluluğudur. Gezegenler ve uyduları, gök taşları, kuyruklu yıldızlar, asteroitler bu topluluğun birer parçasıdır. Sisteme adını veren Güneş ana yıldız olmakla birlikte orta büyüklükte bir yıldızdır. Buna karşılık Güneş Sistemi’nin toplam kütlesinin %99,8’i Güneş’e aittir. Katı bir yüzeye sahip olmayan, Dünya’mıza ısı ve ışık yayan bu gaz topudur. Gezegen ise bir yıldızın etrafında hareket eden gök cismine deniyor. Güneş’e olan uzaklıklarına göre sıralarsak bunlar Merkür, Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Neptün’dür.

Dünya hariç bütün gezegenler adlarını Roma ya da Yunan mitolojilerinden almışlardır. Güneş Sistemi’nin en büyük gezegeni Jüpiter’dir. Satürn kadar belirgin olmasa da Jüpiter’in ve hatta Neptün ile Uranüs’ün de etrafında halkalar bulunur. Bunlara gazlardan oluştuğu için dış gezegenler, Dünya benzeri bir yapıya sahip olan Merkür, Venüs, Dünya ve Mars’a da iç gezegenler denir. Cüce gezegenler ise Plütoni, Haumea, Makemake, Eris, Cerestir.



BİLGİNİN DEĞİŞİMİ

Bilim madem bu kadar güvenilir, neden sürekli yenileniyor? Neden kendini yanlışlıyor?

Temel bilimlerde bir teori, bir diğerinin yerini alabilir. Bunun en meşhur örneği, Einstein'ın Görelilik Teorisi'nin, evreni açıklama konusunda Newton'un Kütleçekim Teorisi'nin yerini almış olmasıdır. Sonrasındaysa Kuantum Teorisi, evreni daha başarıyla açıklamak konusunda Einstein'ın teorisini geçmeyi başarmıştır.

Öncelikle, bilimde gördüğümüz "karar değiştirme" olaylarını üç kategoriye ayıralım:

1. Uygulamadaki Değişimler
2. Kategorik Değişimler
3. Yeni Verilerden Gelen Değişimler

UYGULAMADAKİ DEĞİŞİMLER

Yenilenmeler, genellikle doğrudan bizim hayatlarımızı etkileyen keşiflerdir; çünkü bunlar, bilim sahalarının uygulamasına yönelik değişimlerdir. Örneğin eskiden kanserojen (kanser yapıcı) olmadığı düşünülen bir besin maddesinin, yeni araştırmalar sonucu kanserojen olduğu sonucuna varabiliriz. Bu, temel bilimsel gerçeklerin değişmesinden değil, önceki uygulamanın devam etmesi sonucunda uygulamanın değiştirilmesinden kaynaklanır.

KATEGORİK DEĞİŞİMLER

Bilimdeki bazı büyük yenilenmeler, kategorik değişimlerdir. Örneğin bilimsel araştırmalar sayesinde keşfedilen Plüton'un bir gök cismi olarak var olduğu gerçeği değişmez; ancak bu gök cisminin kategorik olarak bir gezegen olup olmadığı konusunda varılan sonuç değiştirilebilir.




YENİ VERİLERDEN GELEN DEĞİŞİMLER

Bazı değişimler ise, yeni araştırmalar sonucunda elde ettiğimiz verilerin, eski verilerle birleşmesi sonucunda, gerçeğe çok daha yakın bir hikaye anlatmaya başlamasıdır. Sadece kavrayışımızın değişmesine bağlı olarak bir değişim yaşanır. Örneğin DNA'mızın bütün fiziksel özelliklerimizi kodladığı gerçeği değişmemiştir; ancak bu kodun nasıl okunduğu, genetik araştırmalar sayesinde yepyeni bir perspektiften görülmeye başlanmıştır.


BİLİM & TEKNOLOJİ

İnsanların bir amaç için kullandığı tüm araç-gereç ve makinelerin üretilebilmesi için kullanılan yöntemler, teknikler, ve bilgiler bütününe Teknoloji denir.

Teknoloji denildiğinde akla ilk cep telefonu, bilgisayar gibi elektronik cihazlar akla gelse de, bunlar birer teknoloji ürünüdür. Kendi başlarına teknoloji değillerdir. Bir ürün yapılırken/geliştirilirken birden fazla teknoloji aynı anda kullanılabilir.

Teknoloji Örnekleri:

Elektronik Teknolojisi
Metal Teknolojisi
Ar-Ge Teknolojisi
Plastik Teknolojisi
Yazılım Teknolojisi
Motor Teknolojisi

Teknolojinin sınırı bilimdir. Yeni buluşlar teknolojinin kaynağını oluşturmaktadır. Bilim, teknolojiye altyapı oluşturur. Teknoloji bunun karşılığı olarak Bilim’e araştırma, geliştirme ve yeni buluşlarda kolaylık sağlar. Bilimle Teknoloji arasında  döngüsel bir ilişki vardır; bilimsel çalışmalar uygulamaya elverişli bilgi üreterek teknolojik gelişmeye yol açarken, teknolojik gelişmeler de bilimsel araştırmanın daha uygun şartlarda yapılmasını sağlayarak bilimsel gelişmeyi hızlandırmaktadır.

Bilim ve teknolojinin insanlık için önemini ortaya koymak amacıyla 8 -14 Mart günleri Bilim ve Teknoloji Haftası olarak düzenlenmiştir.



ANİMATLAR / ROBOT HAYVANLAR    

”Hayal edebileceğiniz herhangi bir hayvan, robotlar için ilham kaynağı olarak kullanılabilir.” Geliştiriciler bunun nedenini, her canlı organizmanın hareket için farklı işleyişler belirlemesi ile açıkladı. Bilim insanları ile robot hayvan tasarımcıları robot hayvanları tasarlamadan önce insan dâhil birçok canlıyı inceledi ve inceledikleri canlıların kapsamlı bir analizini yaptılar ve birçok önemli veri elde ettiler. Bu veriler daha sonra robot teknolojisinde kullanılacak. 

Örneğin bu veriler arasında, bir yarış esnasında çok hızlı koşan bir at veya denizyıldızının bir yere tutunabilmek için kullandığı çok güçlü vakum özelliği gösteren kolları var. Bu veriler, geliştiricilerin gözünde çok önemli fikirlerin ortaya çıkabilmesi için temel oluşturuyor.

DENEYSEL DİZAYN

Bağımsız değişkenler:

– Deneyde müdahale edilen değişkenler
– Genellikle nominal (kategorik)
– Örnek: Sigara

Bağımlı değişkenler:

– Ölçülen değerler
– Etki veya sonuç
– Örnek: Kanser

BİLİMSEL SINIFLANDIRMA

Sınıflandırmanın tarihi milattan önceye dayanır. Eski Yunan bilginlerinden Hippocrates (Hipokrat) (MÖ 460-377), hayvan türlerini saymış olmakla beraber, çalışmasının takibeden bölümlerinde bunların sınıflandırılması için çaba sarfetmemiştir. Yaşam formlarının sınıflandırılmasına ait bilinen en eski çalışma, Yunan filozof Aristoteles (Aristo) (MÖ 354-291) tarafından yapılmıştır. Aristoteles yaptığı sınıflandırmada yaşam ortamlarını (hava, kara ve su) temel olarak almıştır.

Bilimsel sınıflandırmanın gelişmesinde, sonraki önemli değişiklik İsviçreli profesör Conrad Gesner (1516-1565) tarafından yapılmıştır. Gesner'in çalışmaları aynı zamanda, yaşam alanında bilinen en eski derlemelerdir. 17. yüzyılın başları, hayvanlar üzerine dikkatli araştırmaların yapılmaya başladığı en önemli dönemdir. Bu çalışmalar öncelikle türlere yönelmiştir. Böylece organların benzerliği ile başlayan sınıflandırma yavaş yavaş gelişerek anatomik temellere dayandırılmaya başlanmıştır. Girolamo Fabrizio, Petrus Severinus, William Harvey, Edward Tyson, Marcello Malpighi, Jan Swammerdam  ve Robert Hooke bilimsel sınıflandırmanın gelişmesinde katkıları olan bilimi insanlarıdır. 

BİLİMSEL YÖNTEM TÜRLERİ

Bilimsel yöntem deneysel veya teorik olabilir.

*Sentez Yoluyla Analiz Yöntemi

Analiz, bir bütünü, bu bütünün özelliklerini, bağlantılı olduğu şeyleri ve bileşenlerini zihninizde parçalarına ayırmanıza yardımcı olan bir mantık sürecidir. Sentez işlemi ise daha önce analiz edilmiş parçaların bir derlemesini oluşturur. Sorunun öğeleri arasındaki genel bağlantıları ve özellikleri ortaya çıkarmaya olanak tanır.

BİLİMSEL YÖNTEM TÜRLERİ

*Tümevarım ve Tümden Gelim Yöntemleri

Temelde, bu yöntem birbirine zıt iki süreçten oluşur: tümevarım ve tümden gelim. Tümevarım süreci belirli durumlardan ortaya çıkan verilerden yola çıkarak daha geniş resme ulaşmayı amaçlar. Tümden gelim sürecinin temeli ise doğru olay ve olguların gerçekteki tekrarıdır. 

İngiliz filozof Francis Bacon, tümden gelimi bir araştırma yöntemi olarak öne süren ilk kişiydi. Bacon, (1561/1626) eğer bilgi edinmek istiyorsak doğayı gözlemlememiz gerektiğini söylemiştir.

BİLİMSEL YÖNTEM TÜRLERİ

*Hipoteze Dayalı Tümden Gelimci Mantık Yürütme Yöntemi

Hipotezler  bilimsel veriler üzerinden belirlenir. Böylece, tümden gelim tekniklerini uygulayarak doğrulanabilen tahminlere ulaşılır.

*Tarihsel-Mantıksal Yöntem

Bilimsel sorunun temeline dair bilgileri mantıksal süzgeçten geçirerek araştırmak için kullanılır.

*Genetik Yöntem

Bir canlının gelişimini ve bu gelişimi belirleyen etkileri çalışırken kullanılır.

*Analojiler ve Analojik Yöntem

Benzer olaylar arasındaki ilişkilerden veya sonuçlardan oluşur. Bu yöntem yeni bilgiler üretmek için kullanılabilir.

*Modelleme Yöntemi

Gerçekliği incelemek için modeller üretilir. Elzem olan şeyler olmayan şeylerden ayrılır.

*Sistemik-İşlevsel Yöntem

Aristoteles’e göre, bütün, parçalarının toplamından daha büyüktür. Düşünce üzerine kurulmuş ve yeni bilgiler üretmek için oluşturulmuştur.

*Sistematikleştirme Yöntemi

Temel olarak, bilgi veya deneyimler sistemleştirilerek kullanılır.

ARAŞTIRMA SÜRECİNDE MATEMATİK

Matematik, insan aklının ürettiği en büyük ortak değerdir. Bütün bilim dallarının temelinde matematik vardır. Bu nedenden matematik olmadan diğer bilim dalları kullanılamaz. Mantık ve matematiksel düşünce ile felsefe ve psikoloji, müzik aletlerinin seslerinin tiz ve kalınlığının tespit edilmesinde matematik hesap, astronomide matematik, bilgisayar bilimlerinde, hukuk bilgilerinde matematik düşünce, tıpta ve biyolojide matematik istatistik ve bir sürü burada sayamayacağımız kadar çok alanda matematik tarih boyunca hep kullanılarak bugüne gelinmiştir.

Araştırma süreçleri  ölçülebilir olmalıdır. Matematik bu ölçme sürecinin temel parçasıdır.  Kanunların açıklanması çabalarında bu özellik gözlem, deney ile birlikte temel bir noktadır.

ARGÜMANTASYON (DAYANAKLANDIRMA)

Fransızcadan dilimize giren Latince kökenli argüman sözcüğünün yaygın kullanımı bunlar olsa da bilimsel ifadelerde farklı anlamlarda da kullanımı görülmektedir. Bu kullanımlar matematik ve gök biliminde görülmektedir.

Argüman günlük dilde tek başına kanıt anlamında da kullanılmaktadır. Buna karşın felsefede kanıta dayandırılmış bilgi iddiasıdır. Argümantasyon ise, gerçeklere dayanan önermeler ile akıl yürütmedir. Şüpheleri gidermek için kullanılır. Belli bir iddiayı kanıtlama ya da çürütme üzerine yapılan bilimsel tartışmalarda kullanılır..

Çoğu akıl yürütme genelden özele ya da özelden genele olacak şekilde gerçekleşir. Bunların dışında benzeterek, çıkartarakta düşünülebilir. 

BİLİMSEL BİLGİNİN GELİŞİMİNDE ÜRETİM

Üretken güçler, tarih boyunca gelişme eğilimindedirler. Bir toplumun üretim ilişkileri, o toplumun üretken güçlerinin gelişme düzeyiyle açıklanır. Bütün ülkelerin ve hükümetlerin en temel problemlerinden birisinin işsizlik oranları olduğu düşünüldüğünde bu probleme en etkin çözümün girişimcilik olduğu bir gerçektir. Ülkelerin ekonomik kaynaklarındaki verimlilik süreçlerinden öncü bir rol oynaması girişimciyi önemli yapan temel faktörlerden de birisidir.

OECD raporlarına göre yeni kurulan işyeri oranı %11-17 arasında değişmekteyken ülkemizin ortalaması %3,5 seviyelerinde kalmaktadır. Bilimsel bilgi geliştikçe yeni teknoloji ürünleri ortaya icat edilecek ve dolayısıyla yeni iş alanları açılacaktır. Bir ülkede rekabet ve özel girişimcilik gelişirse o ülkede ekonomik refah da o kadar gelişir . Ekonomik refahın arttığı yerlerde ise bilime ayrılan bütçe oldukça fazladır. 

Resimdeki: George William Russell 10 Nisan 1867 - 17 Temmuz 1935 arasında yaşadı. Bir İrlandalı yazar, editör, eleştirmen, şair, ressam sanatsal
ve İrlandalı milliyetςi.

HAYAL KURMANIN ÖNEMİ

Hayal kurmak geleceği makro ölçülerde yaşama isteğidir. William Russell “Büyük işler, büyük hayaller kurma özelliği olan insanlarca başarılmıştır” der. Hayaller hayat tarlasından geçerken elimizden toprağa düşen tohumlardır. Tohum ve tarla için de çabalamamız gerekir ki hayaller gerçek olsun.

Hayalleriniz sizin yürek gücünüzü gösterir. Bir insanın yüreğinin gücünü anlamak için sadece yaptıklarına değil, yapmayı istediklerine de bakmak gerekir. “Hayaller bizim kim olduğumuzun aynasıdır” diyebiliriz. 

Her hayal, hayat duvarında gelecek adına bir tuğla koymaktır. Önce hayalinizi kurun ve ardından bu hayalinize ulaşma adına adımlayın, yürüyün ve koşun. Hayaller imkansız gibi gözükse de sonuçta elinizde kalacak yine sizin huzur parçacıklarınızdır. Leo Burnett’in dediği gibi “Yıldızlara uzandığında bir yıldıza sahip olamazsın belki ama bir avuç çamur da elde etmezsin”’Hayaller insanı öylesine motive eder ki, belli bir süre sonunda siz hayalin peşini bıraksanız da hayaller sizin peşinizi bırakmaz. Zaten bizi hayata bağlayan birazda gerçekleşmemiş hayaller değil midir? “Hayallerini ve ideallerini bıraktıysan bari yaşamayı da bırak” der Marian Anderson. Siz hayalinizin peşinden koşun ve görün ki o hayal sizi hayat yolunda elinizden tutacak, terinizi silecek ve varış yerinde sizi bekliyor olacaktır.

Gelecek hayallerinin gölgesinden ayrılmayanların olacaktır. Hayal gücü özgürdür. Hayal gücü özgürleştirir. Hayallerle özgürleşmek için engelleri küçümseyin. Zaten engeller Henry Ford’un dediği gibi gözümüzü hayalden ayırdığımız aman gördüğümüz o korkunç şeyledir.

Resimdeki: Henry Martin Ford, otomobil üreticisi Ford Motor Company'nin kurucusu. 1863-1947

Gerçekleşen her hayal bizi ileriye tanıyacak yeni hayallerin oluşmasına dolayısıyla da yeni icatların ortaya çıkmasına olanak sağlar. Hayallerin olmadığı yerde bilimsel bilgi de gelişemez. İnsanoğlu hayal etmeseydi ne aya çıkabilir ne de denizin derinliklerine dalabilirdi. Hayal hem iyi bir hizmetkar hem de efendidir. Ayaklarınızı yere basın ve yıldızlara uzanmaya devam edin.

Gelecekte nasıl bir dünya istiyorsanız önce hayal edin. Hayalin başladığı yerde zafer için de geri sayımda başlamıştır. Ayaklarınızı yere basın ve yıldızlara uzanmaya devam edin.

PROBLEM ÇÖZME SÜRECİNDE KULLANILAN TEKNİKLER

Problem çözme teknikleri, birçok problem için uygulaması mümkün adımlardan oluşur. Yani, matematik problem çözme ile sosyal problem çözme yöntemleri farklı olsa da çözüm aşamaları benzerlik gösterir.

Örnek: Balık tüketmek, karnımızı doyurmak için iyi bir yöntem olabilir ama açlık problemine kalıcı çözüm değildir.

Çözüm 1- Para kazanıp sürekli balık alabilmek
Çözüm 2-Olta alıp balık tutmayı öğrenmek

PROBLEM ÇÖZME SÜRECİNDE KULLANILAN TEKNİKLER

Gördüğünüz gibi birden fazla çözüm yöntemi var ve daha da çoğaltılabilir. 
Tam olarak yapmamız gereken budur! Geçici çözümlerle değil, kalıcı çözümlerle desteklemeliyiz. Problemin belirlenmesi aşamasında Problemin belirlenmesinde, engelleri birer soru ile ortaya dökmek önemlidir. Mesela, ortadaki olaya bir sorun gözüyle bakmamıza sebep olan belirtiler nelerdir? Nasıl olması gerekiyordu? Problemin tanımlanması için belirsizlikler netleştirildi mi? “Evet, bu durum kesinlikle bir problem ve bizi şu sonuca götürüyor. Bizim istediğimiz sonuç ise şu” diyebiliyor muyuz? Çözüm yöntemlerinin üretilmesi için yeterli donanıma sahip miyiz? Beyin fırtınası yaparak başkalarından destek almamız gerekiyor mu? Birden fazla önerimiz var mı?

Çözüm yöntemlerimiz doğru mu? Çözüm yöntemleri, beraberinde farklı sorunlar doğurur mu? Hangi yöntem daha uygun? Çözüm yöntemini uyguladık mı? Başarısız olduysak yeniden veya yenileyerek denedik mi? Çözümlerimizden doğan sonuçlardan mutlu muyuz? Olması gereken bu muydu? Öyleyse hangi adımda hangi çözüm yolunu izleyeceğimizi netleştirdik ve amacımıza ulaşabiliyoruz. Doğru mu? Problem çözme aşamalarında testlerin önemi oldukça fazladır. Her problem için test yapma şansımız olmadığı için veya her testin sonuçlarına katlanamayacağımız için mantığımız devreye girer. Ürettiğimiz her çözüm ise beraberinde yeni problemleri getirebilir.

ÖRNEK: 


Bir uçağın tasarımı tamamen tamamlandığında kaç ton yükle havada kalabileceğini test etmek için uçağı gerçekten yükleyip havalandıramayız. Bunun yerine matematik problem çözme tekniklerine veya fizik problem çözme tekniklerine başvururuz. Uçağın minyatürünü tasarlayıp oran orantı kurarak testler yapabiliriz. 

Tüm bu alternatifler mantık sonucu ortaya koyulur. Problemi çözmek için hangi kaynaklardan yardım alacağımızdan tutun da, hangi adımların uygulanmaya müsait olduğunu yorumlamaya kadar birçok aşamada mantık yürütürüz. Mantığımızın bizi yanıltıp yanıltmayacağı ise yeni bir soru işareti, yeni bir problem olabilmektedir.

Sayısal hesaplarla ölçümlenmesi mümkün olmayan durumlarda A-B testleri yapmayı tercih edebiliriz.

Örnek: Bir e-ticaret sitesinin "SATIN AL" butonunu kırmızı veya yeşil renkte yayınlaması arasında tıklanma farkı olup olamayacağını sadece tahminlerle ön görebiliriz. Hangi rengin daha fazla tıklama getirdiğini ise test ederek bulabiliriz.

MATEMATİK VE MÜHENDİSLİK

Bilimin gelişmesi, tekniğin gelişmesini sağlar. Tekniği ilerlemesi de bilimsel araştırma alanlarının çeşitlenmesini sağlar. Matematik bir araç, mühendislik ise bir sonuçtur.

Matematik olmadan mühendislik olmaz. Mühendislik olmadan da teknik olmaz. Matematik, mühendisliğin dili gibidir. Bu bakımdan matematik bir araç olarak mühendisliğin gerçekleşmesini, gelişmesini ve çözümlerin üretilmesini sağlar. Matematik sayesinde mühendislik gelişirken yaratıcı düşünce de gelişir ve teknik sorunların aşılması daha kolay bir hale gelir. Matematik ve mühendislik ayrılmaz iki parçadır. Aslında hayatımızın her yerinde matematiği kullanırız. Bina yapımında, grafik çizmede, mobilya yapımında, şekillerin alanını bulmada vs. Her yerde ve çoğu mühendisin de matematikle işi vardır. Grafik yaparlar, hatta inşaat mühendisleri bina yapımında kullanırlar. Hayatımızın her yerinde matematiğin olduğu gibi mühendislikte de vardır. Mühendisler sadece matematikle değil teknoloji ile de çalışırlar. Teknolojiyi ileri düzeye getirmeye çalışırlar. Teknoloji ilerledikçe yani ne kadar çok ilerlerse bilimde de o kadar geniş çaplı bir araştırma yapılır. Bu sayede bilimde gelişir. Aslında baktığımızda aralarında  sürekli bir döngü vardır.

DOĞA BİLİMLERİ

Doğa bilimleri, doğa olayları ile ilgilenen bilimdir. Konusu doğal gerçekliktir . İnsan düşüncesinden bağımsız olarak var olan her şey doğal gerçekliktir. Fizik başta olmak üzere, maddeyi inceleyen kimya, canlıyı inceleyen biyoloji, gök cisimlerini inceleyen astronomi ve yerbilim, tabiat bilimlerinin temel alanlarıdır.

Bilimde, doğa bilimler  gerçekçi çalışma ya da yasaların doğal kurallarından oluşur. Terim, doğa bilim sosyal bilimler ile bilimsel metodun insan davranışları üzerine uygulanması, ve formal bilimler ile bilimsel metotlarla doğayı çalışan farklı metotları kullanmasıyla ayrılır. 

DOĞA BİLİMLERİ

Doğa bilimleri formal bilimlerin tersine içerikle ilgili bilimlerdir. Doğa bilimleri başlığı altında fizik, kimya, astronomi, jeoloji, biyoloji gibi bilimleri sıralayabiliriz. Doğa bilimlerinin temel özelliği gözlenebilir oluşlarıdır. Doğa bilimleri olgusaldır. Doğada her an var olabilen olaylar zincirlerini, olguları inceler. Olgular arasındaki neden-sonuç ilişkisini inceleyerek doğanın yasalarına ulaşır.

Olgusallık, deney ve gözlem yolu ile ulaşılan yasaları yine deney ve gözlem ile doğrulatmaktır. Ayrıca determinist olmalıdır. Doğa bilimleri tüme varım yöntemini kullanır. Tek tek olaylardan ve olgulardan hareket edilerek genel
doğa yasalarına ulaşılır.

DOĞADAN İLHAM ALINAN BAZI İCATLAR

*Fermuar - Sinek

Fermuarı nerdeyse 100 yıldır kullanıyoruz. Ama bu dahice yapının, Sineğin ağzından esinlenilerek yapıldığın herhalde çok azımız biliyordur.




*Radar - Yarasa

Neredeyse kör olan yarasalar, çevresiyle etkileşime girmek için etrafa ultrason denilen çok yüksek titreşimli ses dalgaları yayar. Bu sesler, çevreye çarpıp geri yarasaya döner. Bu şekilde yarasa etrafı hakkında bilgi sahibi olur. İşte radarda aynı prensiple çalışır.



*Denizaltı - Nautilos balığı

Nautilos balığı, dalmak istediğinde vücudunda bulunan özel odacıkları su ile doldurur. Yüzeye çıkmak istediğinde ise, bu odacıkları ürettiği özel bir gazla doldurur. Denizaltılarda aynı prensiple çalışır. Tek fark, yüzeye çıkmak istediklerinde özel gaz üretmek yerine pompalarla suyu boşaltmaktır.



*Palet - Balina

Balinalar, suda hareket etmek için geniş çift bölmeli yüzgeçlerini kullanır. Dalgıçların kullandığı palet, işte bu yapıdan esinlenilerek yapılmıştır. Bu sayede az güç kullanarak daha hızlı yüzebilmektedirler.



*Eyfel Kulesi - Kemik

Eyfel kulesinin özel bir yapısı vardır. Binlerce demir parçası birbirine kemiktekine benzer bir biçimde tutturulmuştur. Bu sayede Eyfel Kulesi, bir kemik gibi sağlam ve hafiftir. (kendi ebatlarına göre)



*Uçak - Akbaba

Yolcu uçağı tipindeki uçaklar, akbabalardan esinlenilerek yapılmıştır. Akbabaların kanatlarındaki özel aero dinamik yapı, taklit edilerek koca koca uçakların havada uçabilmesini sağlamıştır.


BİLİMSEL BİR YÖNTEM OLARAK MODELLEME

“Güvenilir bilgiye ancak akıl ve deney yoluyla ulaşılabilir. Akıl kanıtlayıcı, deney ise veri toplayıcıdır ve her ikisinden de yararlanılmalıdır. Akıl yoluyla kanıtlama tek başına yeterli değildir, doğruluğun deneyle de denetlenmesi gerekmektedir.”  Roger Bacon

Model veya modelleme kavramı en genel anlamı ile gerçeğin kopyalanması anlamına gelmektedir. Bilimsel çalışmalarda oldukça önemli bir yere sahip olan modelleme yöntemi matematik ve sosyal bilimlerde de sıklıkla kullanılmaktadır. 

Resimdeki: Roger Bacon İngiliz bilim insanı, filozof "Deneysel bilim" yolunda çaba harcamıştır. Empirik  fikrininin ilk savunucusu olduğu kabul edilir. Felsefenin görevinin insanı Tanrı'nın bilgisine götürmek ve O'nun hizmetine koşmak olduğunu dile getirmiştir. Deneycilik, empirizm , bilginin duyumlar sayesinde kazanılabileceğini öne süren görüştür. 1220-1292

BİLİMSEL BİR YÖNTEM OLARAK MODELLEME

Doğada ki fenomenleri temsil eden modeller biyoloji tarihinde önemli bir yere sahiptir. Kalıtım materyalinin daha iyi anlaşılması için hazırlanan DNA modeli veya hücre zarının yapısını anlamak için geliştirilmiş olan Hücre Zar modelleri bunlardan bazılarıdır. Gözle görülmesi mümkün olmayan atom, hücre zarı, DNA gibi objelerin veya deneyimlenerek öğrenebilmesi mümkün olmayan evren gibi olguları inceleyebilmek ve bu olgular hakkında daha ayrıntılı bilgiler  edinebilmek için modeller kullanılmaktadır. 

Dünya ve hatta evren hakkında bilgi edinmemizi ve açıklamalar üretebilmemizi kolaylaştırmak amacı ile geliştirilen modeller, olguyu daha iyi anlamamızı ve o olgu ile ilgili elde edilen bilgilerin daha kolay bir şekilde diğer bilim insanlarına aktarılmasını kolaylaştırmak amacı ile geliştirilmektedirler. Bir konu ile ilgili aynı veriler farklı şekillerde yorumlanabileceğinden bu konuda birden fazla yarışan model söz konusu olabilir. Hücre zar modelinde olduğu gibi bilim insanları bu yarışan modeller arasından hangisinin mevcut delillerle uyum içinde olduğunu ve en tatmin edici açıklamayı sağladığını belirlemeye çalışırlar. Yeni deliller elde edildikçe mevcut bilimsel açıklamalar sürekli gözden geçirilir, sorgulanır, geliştirilir veya değiştirilir. Bilimsel bilgi gibi modellerde değişime açıktır. Örneğin hücre zar modeli teknolojik imkânların artması ve bilimsel bilgilerin gelişmesi ile birlikte sürekli olarak geliştirilmekte ve yenilenmektedir.

DÜŞÜNCE DENEYİ

Amadeo Avogadro

Diğer bilim insanlarından farklı olarak Avogadro, elementlerin sadece tek atomlar halinde bulunmayabileceğini düşünüyordu. Ona göre molekül adını verdiği atom grupları mevcuttu. Avogadro birkaç farklı molekül tanımı yaptı. Bunlar bileşik molekülü, element molekülü ve temel molekül tanımlarıydı. 


DÜŞÜNCE DENEYİ

811 yılı içerisinde su, nitrik asit, bazı azot oksitler, amonyak, karbon monoksit ve hidrojen klorür gibi bazı bileşiklerin molekül formüllerini doğru olarak açıkladı. Aklındaki molekül kavramını daha da geliştiren Avogadro, 1821 yılında etil alkolün (C2H6O) ve dietil eterin (C4H10O) formüllerini doğru olarak tahmin etti.

Avogadro’nun ortaya attığı bu hipotez büyük tartışma konusu oldu ve uzun süre kabul edilmedi. Ta ki 1858 yılına kadar. Avogadro, diğer kimyacılardan farklı olarak düşünce deneyini kullanmıştır. Bu bilgilerin tamamını laboratuvarda çalışmadan elde etmesiyle diğer kimyacılardan ayrılır.

GALİLEO

Galileo’ya göre dünyada beklenmedik olaylar vardı. Beklenmedik olaylar ise tekrar edilemeyen değişkenlerdi. Galileo olayları açıklayabilmek için deneylere olayları üretme görevini yüklemişti.

DÜŞÜNCE DENEYİ VE GALİLEO

Galileo da düşüncelerini deneylerle destekleyemediğinde düşünce deneylerine başvuruyordu. Kopernik’in düşüncelerini desteklemek için de düşünce deneyine başvurmuştu. Bu düşünce deneyinin amacı dünyanın nesneler üzerinde etkilerinin algılanabilir olmadığını göstermekti. Aslında bir çok kişi tarafından bu deney Pisa Kulesi‘nde Galileo’nun farklı kütlelerde olan iki topu aşağıya bırakması olarak bilinir, fakat gerçekte böyle bir olay aşanmamıştır. Galileo kafasında tasarladığı deneyi 1638’de yayınladığı son kitabı Discorsi e dimostrazioni matematiche kitabına yazar. Bu hikaye zamanla, gerçekte olmuş gibi anlatılıp efsaneleşir.

HESAPLAMANIN TARİHÇESİ VE BİLİM

Abaküsün Tarihçesi

Bugünkü abaküslerin çok geniş bir tarihçesi vardır. Bilgisayarların atası bilindiği üzere abaküstür. Abaküslerin kökeni Eski Çin’e dayanır ve Eski Yunan ve Roma medeniyetlerinde de kullanılmışlardır. Abaküs dikdörtgen bir çerçevenin içinde çubuklardan ve çubukların içinde boncuklardan oluşur. Boncuklar çubuğun üzerinde ileri-geri hareket ederken, onların pozisyonları kaydedilen değerleri gösterir. Birkaç mucit dişli çarklarla ilgili araştırma yapmaya başladı. Bunların arasında Blaise Pascal vardır.

Resimdeki: Blaise Pascal, Fransız matematikçi, fizikçi ve düşünürdür. En bilinen temel eseri Düşünceler'dir. 1642'de 19 yaşında iken vergi tahsildarı babasının işini kolaylaştıracak, dişliler ve tekerleklerden oluşan mekanik bir hesap makinesi tasarladı. (1623-1662) 

HESAPLAMANIN TARİHÇESİ

Pascal’ın babası devlet tarafından hesap incelemeleri için atanınca, hesapları tutmakta zorluk yaşayan babasının yorucu işlerini hafifletmek için, 1642 yılında toplama ve çıkarma yeteneğine sahip mekanik bir hesaplama aracı olan Pascaline’i icat etmiştir. Farklı isimler kullanılır. Bunlar Pascal’s Adder (Pascal’ın Hesaplama Makinesi), Pascaline, Pascale, Pascalene’dir. Babasının ölümü sonrası din felsefesiyle hayatına yeni bir başlangıç yaptı. Pascal 1662 yılında vefat etti.

BİLİMDE OLASILIK

Olasılık ya da ihtimaliyet, bir şeyin olmasının veya olmamasının matematiksel değeridir. Olasılık kuramı istatistik, matematik, bilim ve felsefe alanlarında mümkün olayların olabilirliğini ortaya atmak için çok geniş bir şekilde kullanılmaktadır. Blaise Pascal ve Pierre de Fermat tarafından matematiksel olarak incelenmeye başlanması ile olasılık sözcüğü modern anlamına doğru bir yol almıştır. Matematiksel modern olasılık kuramının geliştirilmesi ise 19. yüzyılda başlamıştır. Diğer bir adıyla "olasılıkçılık" olarak anılan, olasılık doktrini bir Katolik etik doktrinidir.

Öğreti ya da doktrin: belirli bir konu ya da inanç sistemine ilişkin kabul, ilke ve kurallar bütünü

Pierre de Fermat, Fransız hukukçu ve matematikçidir. İlk öğrenimini doğduğu şehirde yapmıştır. Yargıç olmak için çalışmalarına Toulouse’de devam etmiştir. Fermat, memurluğunun yoğun işlerinden geriye kalan zamanlarında matematikle uğraşmıştır. 1601-1661

BİLİMDE OLASILIK

Olasılıkların bilimsel incelenmesi bir modern gelişmedir. Modern olasılıklar teorisinin başlangıç tarihi Paskal ile Fermat arasındaki 1654'te olan bir mektuplaşma içeriğine dayanmaktadır. 1774'te ise "Pierre Simon Laplace" olasılıklar teorisi prensiplerini kullanarak gözlemlerin birleştirilmesi için bir kural ortaya çıkartmıştır. 

Pierre-Simon Laplace, Fransız matematikçi ve gökbilimci. 1749-1827

BİLGİNİN YAYILMASINDA İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİ

Bilgi toplumunda, gerçekleştirilecek her türlü faaliyette bilgi önemli bir konumda yer almakta bu durum da bilginin elde edilmesi ve yayılması sürecini ve bunu gerçekleştirebilmek için iletişimi çok önemli bir yere konumlandırmaktadır. Bilginin kitlesel dağılımını sağlayabilmek için ise kitle iletişim araçları ve internet diğer iletişim araç ve yöntemlerine göre daha ön plana çıkmaktadır.

Gerek kitle iletişim araçları ve gerekse internet, bilginin çok kısa bir zaman dilimi içerisinde, çok az maliyetle ve fazla çaba gerektirmeksizin,  farklı yerlerde bulunan, çok farklı niteliklere sahip büyük kitlelere ulaşmasını sağlamakta, tek yönlülük ve denetim eksikliği gibi dezavantajlarına rağmen sahip oldukları bu üstünlükler nedeniyle de bilgi toplumunun vazgeçilmezleri arasında yer almaktadır.

BİLGİNİN YAYILMASINDA İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİ

İletişim: Duygu, düşünce ve bilgilerin farklı araçlarla başkalarına aktarılması sürecidir. İletişimde kullanılan araçlara iletişim araçları denir.

Yazılı İletişim Araçları

Gazete, Dergi, Mektup, Mesaj, E-posta, Afiş, El İlanı

Sesli İletişim Araçları

Telefon, Radyo, Telsiz

Görüntülü-Sesli İletişim Araçları

Cep Telefonu, Televizyon, Sinema, Tiyatro, Bilgisayar

İLETİŞİM SÜRECİ

1-Eş Zamanlı (Senkron) İletişim: Kaynak ve alıcının aynı anda iletişime geçtiği iletişim sürecidir. Örnek: Karşılıklı konuşma, telefonda konuşma vb.

2-Farklı Zamanlı (Asenkron) İletişim: Kaynak ve alıcının  farklı zamanlarda iletişime geçtiği iletişim sürecidir. Örnek:  E-posta, forum, sosyal medya

SOHBET ARAÇLARI

Sesli, görüntülü ve yazılı iletişim kurmamızı sağlayan araçlardır.

*Bip     *Viber     *Skype    *WhatsApp     *Facebook Messenger

FORUM

Bir soru veya konu hakkında birçok kişinin fikir ve düşüncelerini yazılı olarak belirtildiği paylaşım ortamlarıdır.

BOYUTLAR

Dünya üzerindeki mevcut boyutumuz oldukça sınırlı olan 3. boyuttur. Boyutların 10 tanesi bilim tarafından tartışılmıştır. Farklı boyutlar ve olasılıkları hakkında bilgi genellikle anlatılır ve bunlar aynı zamanda String Teorisi'ni kullanan fizikçiler tarafından açıklanır. Bu teori, her bir titreşim türünün, evrendeki farklı bir parçacıkla ilişkili olan, titreşim seviyesinde olduğunu gösteren bir teoridir.

İKİ VE ÜÇ BOYUT NEDİR?

İki boyut: Eni ve boyu olan, derinliği ve kalınlığı olmayan ölçüye sahip şekillerdir. Üç boyut: En, boy ve derinliği olan şekillerdir. Teknik olarak, X, Y ve Z eksenlerinde belli bir boyuta sahip cisimler üç boyutludur. Üç boyutlu çizim: El ile ya da bilgisayar programları yardımıyla eni, boyu ve derinliği olan cisimlerin modellenmesidir. Daha çok bilgisayar ortamında ilgili programlar ile yapılabilir. 



IŞIĞIN GİZEMİ

19. yüzyılın başlarında ışığın gizemi halen çözülememişti. Işığın gizemini çözmeye dönük etkileyici deneylerden birisini yürüten Thomas Young, ünlü "çift yarık" deneyini gerçekleştirdi. Bu deney sayesinde insanlık, ışığın bir parçacık gibi değil, dalga gibi davrandığını keşfetti.

Thomas Young, İngiliz bilgin, fizikçi, fizyolog, filolog. görme alanları, ışık, katı mekaniği, enerji, fizyoloji, dil, müzikal armoni ve Mısırbilim alanlarında önemli bilimsel katkılarda bulundu. 1773-1829

Fakat bu dalganın hızını henüz kesin olarak hesaplayamamışlardı. Bu amaçla 1878 yılında Albert Michelson Leon Foucault'un yaptığı ve ışığın hızını saniyede 298,000 km olarak hesapladığı ayna deneyini geliştirerek, ışığın net hızını hesaplamaya koyuldu.

Jean Bernard Léon Foucault, Fransız fizikçi. Kendi icadı olan Foucault sarkacı ve jiroskop araçlarıyla tanınır. Ayrıca ışık hızının ilk hassas ölçümlerinden birini gerçekleştirmiş ve Foucault akımları denen elektromanyetik fenomeni keşfetmiştir. Ay yüzeyindeki Foucault krateri, ismini bu fizikçiden alır.

Albert Abraham Michelson, Amerikalı fizikçidir. Nobel Fizik Ödülünü de almıştır. 1852 - 1931

Geliştirdiği ayna deneyinde, ışığın hızını saniyede 299.949,53 km olarak hesaplayan Michelson, o güne kadar elde edilen en doğru sonuca ulaştı. Günümüzde hesaplanan ışık hızı ise saniyede 299.792,45 km'dir. Işıkların dalga boyları, insan saçının kalınlığının %1’i kadarına denk gelmektedir. Biz sadece 400 ila 700 nanometre değerleri arasındaki dalga boyuna sahip ışıkları görebilmekteyiz.



YENİ PROBLEMLERE BİLİMSEL ÇÖZÜMLER

Bir yanda tükenen doğal kaynaklar, öte yanda tarihin gördüğü en büyük enerji ihtiyacı… Hâlâ dünyanın en büyük enerji kaynağını fosil yakıtlar oluşturuyor. Fosil yakıtlar milyonlarca yıl boyunca çürüyen bitki, hayvan, dinozor vb. canlılar ve basınç etkisinin birleşimi ile oluşmuştur. Oluşmaları oldukça uzun bir süre aldığı ve tüketimleri de çok daha hızlı şekilde gerçekleştiği için bu yakıtlar için kısa vadede yenilenebilir olarak adlandırılmazlar. Kaynaklarının azalması ve buna bağlı olarak fiyatlarının sürekli yükselmesinin yanında yakılmaları sonucunda çevreye de zarar vermektedirler. Çevreye verdikleri zarara ek olarak, fosil enerji kaynakları her geçen gün hızla tükenmekte. Enerji tüketiminde bu hızla devam edersek fosil yakıtların 50 sene gibi kısa bir sürede tükeneceği öngörülüyor. Bu sebeple, ilerici enerji üretimi gitgide yenilenebilir kaynaklara doğru kayıyor. Gelecek nesillerin ihtiyaçlarını karşılayabilmek için tüm enerji süreçlerini daha sürdürülebilir bir hale getirmemiz şart. 

Sürdürülebilir enerji, enerji ihtiyaçlarımızı karşılamak için gerekli olan kaynakları tehlikeye atmadan üretilen enerjiye denir. Bunun için en geçerli yöntem de yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanmaktır.

Yenilenebilir enerjiyi basitçe şu şekilde tanımlanabilir: Üretimi için sürekli devam eden doğal süreçlerden faydalanan, üretim için kullandığı kaynakların tükenme hızından çok daha kısa sürede kendini yenileyebilen enerji. Yani kaynağı asla tükenmediği (sürdürülebilir olduğu) gibi, doğal süreçlerle ortaya çıktığından çevreye üzerinde yarattığı etkiler önemsiz bir seviyede kalmaktadır. Yenilenebilir enerjinin çeşitleri, jeotermal enerji, rüzgâr enerjisi, güneş enerjisi, hidroelektrik ve biokütle enerjisi olarak sayılabilir.

Gelecek nesiller için fosil yakıt ataklarından, kömürün 250 yıl petrolün ise 50 yıl sonra tükeneceği düşünüldüğünde bunların yerine yeni enerji kaynaklarının ikame edilmesinin ne kadar gerekli olduğu ortaya çıkmaktadır. Enerji, ekonomik ve sosyal kalkınma için temel girdilerden birisi durumundadır. Artan nüfus, şehirleşme, sanayileşme, teknolojinin yaygınlaşması ve refah artışına paralel olarak enerji tüketimi kaçınılmaz bir şekilde büyümektedir. Enerjinin en tasarruflu ve verimli bir şekilde kullanılması gerekmektedir.

YEŞİL MESLEKLER

Dünyanın insan eli ile geldiği noktanın sürdürülemez olduğunun farkına varılması ve yüzyıllardır yapılan yanlıştan geri dönme çabası birçok yeni alternatif yaşam biçimini de beraberinde getiriyor. Yediklerimizi, içtiklerimizi, yaşadığımız çevreyi dünyaya pozitif etki yaratacak şekilde değiştirirken kariyer hedefleri de bir dönüşüm geçiriyor. Gelecek, çevreyle barışık meslekleri ‘Temiz Meslekler’ olarak çağırıyor; her ne kadar yaparken ellerinizi belki de masa başındaki işinizden daha fazla kirletecek olsanız da…

*Kent Bahçeciliği
*Su Kalitesi Teknisyenliği
*Temiz Otomobil Mühendisliği
*Geri Dönüşümcülük
*Yeşil Tasarım Uzmanlığı
*Solar Teknisyenlik
*Rüzgar Enerjisi Çalışanı
*Dalga Enerjisi Üreticiliği

ELEKTRİK NEDİR?

Elektrik, doğada elektrik yüklerinin birbirleri ve çevreleri ile etkileşime geçmeleri ile ortaya çıkan fiziksel bir olaydır. Dünya tarihinde elektriğin etkilerini ilk gözlemleyen kişinin, Milet'li Thales (Thales of Miletos) olduğu söylenir. Milattan önce 624-546 yılları arasında, bugünkü Aydın civarlarında yaşadığı bilinen Thales, doğa ile ilgili araştırma ve gözlemler yaparken kehribarın yünle ovulduğunda tüy, saman gibi hafif nesneleri kendine doğru çektiğini ve uzun süre ovulduğunda ise küçük kıvılcımlar oluşturduğunu gözlemlemiştir.

Kehribar, fosilleşmiş bir reçinedir. Toplumlarda bazı süs eşya yapımında kullanılan açık sarıdan kızıla kadar çeşitli renklerde yarı saydam, kolay kırılabilen ve bir yere gömüldüğü zaman ufak cisimleri kendine çekme özelliği kazanan bir fosildir.

Eski Yunanca'da "kehribar" anlamına gelen elektron sözcüğü, Latince'ye electro veya electrica olarak geçmiştir. Elektrik ve manyetizma arasındaki ilk ciddi ayrımı yapan William Gilbert'tan sonra elektrik ve yükler ile ilgili araştırmalar oldukça hız kazanmıştır.

İlk gözlemleri milattan öncesine kadar uzansa da 19. yüzyıldan itibaren bir bilim ve mühendislik dalı haline gelen elektrik, sanayi devrimini hızlandırmış ve 20.yüzyıl teknolojisinin temelini oluşturmuştur. Günümüzde elektrik, uygarlığın vazgeçilmez bir parçasıdır. 

Miletli Thales, MÖ 623-545, Milet, İyonya'dan bir Antik Yunan matematikçi, astronom, ve Sokratik düşünce öncesi filozofuydu. İlk filozoflardan olduğu için felsefenin ve bilimin öncüsü olarak adlandırılır. İyonya aydınlanmasının başlatıcısı olarak bilinir.

ELEKTRİK NEDİR?

Aslında elektrik doğrudan hayatımızın içindedir. İnsan vücudunda hücrenin metabolik etkileşimleri elektrokimyasal yollarla gerçekleşir. Sinir hücrelerinde uyarımların iletimi elektriksel sinyallerle sağlanır. Ancak biz bu etkileri fiziksel olarak algılayamayız. Farkına varabileceğimiz veya algılayabileceğimiz en açık olaylar statik elektrik olayı, şimşek çakması ve yıldırım deşarjıdır. Bu olaylar, elektriği duyu organlarımız ile fark edebileceğimiz olaylardır.

William Gilbert; İngiliz doktor, fizikçi ve doğa filozofu. William Gilbert yaygın olan Aristotelesçi felsefeseyi ve üniversite eğitiminin skolastik metodunu tutkuyla reddetmiştir. Bugün, büyük ölçüde De Magnete isimli kitabıyla hatırlanmakta ve elektrik teriminin ilk kullanıcılarından biri olarak bilinmektedir. 1544 - 1603

ELEKTRİK NEDİR?

Bu örnekler doğa olaylarıdır ve elektriğin bu bahsedilen davranışları, insanlık için herhangi bir fayda sağlamaz. Elektriğin faydasını yanan bir ampulde veya dönen bir elektrik motorunda görebiliriz. Elektriği sadece doğal bir fenomen olmaktan çıkarıp onu iş yapacak hale getirmenin yolu, elektriğin doğasını anlamaktan geçer. 

ELEKTRİK DEVRESİ NEDİR?

Elektrik yüklerinin üretecin bir kutbundan çıkarak diğer kutba gitmesi için oluşturulan düzeneğe elektrik devresi denir. Bir elektrik devresi elektrik kaynağında başlar ve yine orada biter. Elektrik telleriyle pil, anahtar ve ampul arasında bağlantı kurulur ve ampul yanar. Anahtarın görevi ampulün istediğimiz zaman yanması ya da sönmesini sağlamaktır. Bir elektrik devresinde en az üç eleman bulunmalıdır.

*Elektrik akımı kaynağı *İletkenler (tesisat)  *Alıcıdır.

Fenomen, duyularla algılanabilen şey. Fenomen kelimesi, bazılarınca sadece şaşırtıcı şeyler için kullanılsa da, genel kullanımda böyle bir anlamı bulunmamaktadır.

ELEKTRİK DEVRESİ ???

Pil Devreye elektrik enerjisi sağlar. Pilin içerisinde kimyasal enerji elektrik enerjisine dönüşür. Pilin + ve – kutupları vardır. Pil Yatağı pillerin bağlantısının kolay yapılasını sağlar. Ampul elektrik enerjisini ısı ve ışık enerjisine çevirir. Ampulün + ve – kutupları yoktur. Duy ampulün takıldığı yuvadır. 

İletken Kablo devrede elektrik enerjisinin iletilmesini sağlar. Devre elemanlarının birbirine bağlanmasını sağlar Anahtar devreden geçen elektrik enerjisini kontrol etmemizi sağlar.
Anahtar açık durumda iken elektrik iletilmez, kapalı durumda iletilir.

Pil Devreye elektrik enerjisi sağlar. Pilin içerisinde kimyasal enerji elektrik enerjisine dönüşür. Pilin + ve – kutupları vardır. Pil Yatağı pillerin bağlantısının kolay yapılasını sağlar. 
Ampul elektrik enerjisini ısı ve ışık enerjisine çevirir. Ampulün + ve – kutupları yoktur.

Duy ampulün takıldığı yuvadır. İletken Kablo devrede elektrik enerjisinin iletilmesini sağlar. Devre elemanlarının birbirine bağlanmasını sağlar. Anahtar devreden geçen elektrik enerjisini kontrol etmemizi sağlar. Anahtar açık durumda iken elektrik iletilmez, kapalı durumda iletilir.

BİLİMİN GETİRDİĞİ YENİ MESLEKLER

Bilimin ve teknolojinin gelişmesiyle ortaya çıkan pek çok alet ve araç gereç dışında birçok yeni meslekler de türemiştir.

Bilimin getirdiği yeni meslekler  yapay zekâ pazarlamacılığından gen terapistliğine, duygu tasarımcılığına kadar birçok yeni iş kolu bizleri ve meraklılarını bekliyor. 

Bu güne kadar çocuklara sorduğumuzda doktor, öğretmen dışında pek bir meslek duymazken bilim ile beraber yakın gelecekte: iklim değiştirme uzmanı, uzay rehberi, vücut parçası imalatçısı, sanal karmaşa uzamanı ve hafıza artırma rehberi gibi birçok hayal bile etmesi zor olan meslekler ile karşılaşabileceğiz. Bu mesleklerden en popülerinin ise vücut parçası imalatçısı olacağı ön görülüyor. Bu meslek için hücre ve gen teknolojisinin ilerlemesinden faydalanacak olan bir nesil gereklidir. Yani hasar gören, hastalıklı, yaşlanmış organların tamirinin yerlerine yenilerinin üreteceği haberleri sürekli dönüyor.

Bu tabi ki de bunun ile kalmıyor ve uzay çağı dediğimiz bir zamana geçiş yaparken bu çağ için gereken pilotlarda geliyor. Yani uzay pilotları geliyor. Bu meslek için de geleceğin en gözde mesleklerinden biri olacağı tahmin ediliyor. Yakın gelecekte bizler uzay mimarları ve uzay pilotları gibi birçok enteresan meslek bizleri bekliyormuş gibi görünüyor.

Küresel ısınmanın bu denli sorun çıkarttığı şu günlere çare az kaldı gibi görünüyor çünkü yapılan araştırmalar artık ikliminde önüne geçilip kontrol edilebileceğini kanıtlıyor. Bu da bize yeni mesleklerden biri olacak olan iklim değiştirme uzmanlığının önünü açıyor. Geleceğin işlerin hepsi eğlenceli ve temiz olmaya da bilir. Örneğin; bir hastalığın yayılmasını önlemede sahalara çıkacak olan meslek karantina uzmanları olacak. Ya da siber suçları önlemeye yönelik iş başı yapacak atık veri temizleyicileri ile tanışacağız.

Yapay zekâ pazarlamacılığı ise insanın düşünce sistemini elektronik cihazlar ile aktarılması sonucunda üretilen cihaz satıcılarına diyeceğiz. Buna bir örnek sunmak gerekirse; bir küçük alet hayal edin ve bunu odanıza koyarak siz uyurken vücut ısınız değişecek ve beyin dalgalarınız aracılığı ile ışıklarınızı açıp kapayacak, dilediğiniz müziği başlata bileceksiniz. Genetik ve nano teknolojinin ilerletilmesi ile gerçekleştirilecek işe, duruma uygun duyguların belirlenmesi, drog reçetelerin, yapay zekâ, sanal ortam uygulamalarının kurulmasına mümkün olacak meslek ise duygu tasarımcılığı olarak belirlenmiştir.

Bu meslekler ve bunun gibi birçok büyük gerekli ve hayal gücüne dahi sığmayan birçok yeni meslek bilime göre şekillendirilmiş ve şekillendirilmeye de devam etmektedir.

FARKLI KÜLTÜRLERİN BİLİME KATKILARINA DAHA YAKINDAN BAKALIM

Mezopotamyada Bilim

Sümerler ateşle bazı mineralleri bakıra dönüştürebileceklerini, bakır ve kalay karışımlarından bronz alaşımı elde etmeyi biliyorlardı. MÖ 2500’lerde Sümerler çarpım tablosu kullanıyorlardı. Alan ve hacim hesapları yaparak dairenin alanını ve silindirin hacmini hesaplamak için pi (π) değerini 3,125 olarak alıyorlardı.

MÖ 2000’lerde Sümer Devleti ortadan kalktıktan sonra bile dilleri veyazıları bilimsel çalışmalara araç olmuştur. Sümerlerin yerini alan Babilliler de Matematik ve Astronomi’de büyük ilerleme kaydettiler. Karekök-küpkök hesaplama ve ikinci-üçüncü dereceden problemlerin çözümü için tablolar geliştirdiler. Babilliler problemleri daima somut örneklerle çözüyorlardı. Pisagor Teoremi olarak bilinen teoriyi Pisagor’dan önce kullanıyorlardı.

Tekerleğin icadı bütün çağların en önemli mekanik icadı olarak kabuledilir. En eski tekerleği günümüzden 5000 yıl önce ilk kez Mezopotamyalılar yapmıştır. Tekerleğin arabalara takılması ulaşımda köklü bir dönüşüm sağlamıştır.

Çinde Bilim

Çin uygarlığında bilimsel faaliyetler MÖ 2500’lü yıllarda başlamıştır. Zaman zaman Hindistan’ı da sınırları içine alan, bazen sadece Sarı Irmak civarında küçük bir devlet şeklini alan Çin, ilk insan kalıntılarının bulunduğu yerlerden biridir. Çinlilerin Türklerle ve Hintlilerle yakın ilişkileri olduğu bilinmektedir. Türklerin kullandıkları 12 hayvanlı Türk takvimini kullanmışlardır. Matematikte ise Hint uygarlığından etkilenmişlerdir. 12. yüzyılda matbaa ve barut gibi teknik buluşlar Avrupa’ya Çin’den götürülmüştür. Geleneksel Çin tıbbının tedavi şekillerinden olan masaj ve akupunktur yöntemleri günümüzde de kullanılmaktadır.

MÖ 1000’li yıllarda ateşi silah amacıyla kullanan Çinliler, barutu da icat etmişlerdir. Barut, ilk kez 13. yüzyılda ateşli silahlarda kullanılmış,14. yüzyılda topçuluk alanında da kullanılmaya başlanmıştır. Modern anlamda top ilk kez Fransızlar ve İngilizler arasındaki Yüzyıl Savaşları’nda kullanılmıştır. Bununla birlikte kâğıdı, mürekkebi ve matbaayı Çinliler icat etmiştir. Bu icatların dünya genelinde kullanılması bilimin ilerlemesini sağlamıştır.

Hindistanda Bilim

Ay ve Güneş’in hareket ve tutulmaları; Yer, Mars, Merkür, Venüs, Satürn ve Jüpiter’in hareketleri Güneş ve Yer’in birbirlerine uzaklıkları hakkında ayrıntılı bilgi vermişlerdir. MS 5 ve 12. yüzyıl arasında yaptıkları bilimsel çalışmalarla trigonometrik oranları kullanmışlardır. Bu oranlarla Güneş-Yer, Ay-Yer uzaklıklarını; Ay, Güneş ve diğer gezegenlerin konumları ve dolanım dönemlerini hesaplamaya çalışmışlar ve bunlarla ilgili sayısal değerleri içeren eserler bırakmışlardır.

Hint tıbbı, başlangıçtan itibaren Hint felsefesi ve kozmolojisiyle iç içedir. Hintliler sağlıklı olabilmek için beden disiplininin yanı sıra, zihin disiplinini de şart koşmuşlar ve yoga okulunu açmışlardır.

Hint uygarlığında bilimsel uğraşlar, bilimin gelişimi üzerinde oldukça etkilidir. Bu etki ilk dönemlerde tacirlerin, seyyahların ve askerlerin yardımıyla olurken daha sonraki dönemlerde doğrudan bilginler ve çevirmenler yoluyla gerçekleşmiştir.

Orta Asyada Bilim

Orta Asya’da bilim tarihi MÖ 8000’li yıllara dayanır. Arkeologların sürdürdüğü bugünkü kazılarda Taş Devri’nden kalma çanak-çömlekler, çakmak taşından yapılmış topuzlar ile kargı şeklindeki silahlar bulunmuştur. Bu dönemde arpa ve buğday yetiştirildiğine ilişkin bilgilere rastlanmıştır. Demir kullanılıncaya kadar geçen sürede hayvanlar evcilleştirilmiş, bakır ve kurşundan çeşitli eşyalar yapılmıştır. İlk defa bir alaşım olan bronzu Türkler kullanmıştır. Demir Devri’nden sonra iklim şartları bozulmuş ve uzun süren kuraklık sonucu Türkler güneye göç etmişlerdir. Türkler, Orta Asya’da atıevcilleştirerek MÖ 2800’lü yıllarda arabayı icat etmişlerdir. Bilinen ilk Türk yazılı anıtı Göktürk Devleti (552-745) döneminden kalma Orhun Yazıtları’dır. Göktürkler 12 hayvanlı Türk takvimini kullanmışlardır. Takvimlerinde her yıla bir hayvan adı ver-mişlerdir.

Abdülhamid İbn Türk, tarihte Türk adı taşıyan nadir bilimin sanlarındandır. Harizmi’nin çağdaşıdır. İkinci derece denklemlerinin çözümlerini Harizmi’den daha ayrıntılı olarak yapmıştır.

Yunanlılarda Bilim

Yunanlılarda doğanın incelenmesiyle maddenin varlığı konusunda felsefi görüşler ön plana çıkar. Yunanlı filozof Thales’e göre her şey sudan gelmekte yine suya dönmekteydi. Empedokles Dört Öge element Kuramı’nı ortaya atan ilk düşünürdür. Aristo, Empedokles’in dört öge kuramını geliştirmiştir. Levkipros ve Demokritos tarafından kalıplanan atom kuramı, atomu maddenin en küçük ve bölünemeyen eşit nicelikli tanecikleri olarak tanımlamıştır. Platon, element sözcüğünü ilk olarak kullanan düşünürdür. Platon bütün maddelerin elementlerden oluştuğunu belirtmiştir. Ayrıca eski Yunanlılar vinç, kilit,dişli, pompa, kaldıraç, hidrolik, ölçüm araçları, suyla çalışan otomatik kapı yaparak bilimin gelişmesine öncülük etmişlerdir.

İslam Uygarlığında Bilim

İslam dünyası ilk olarak Hint kültüründen etkilenmiştir. İskenderiye İslam dünyasının her zaman bilim başkenti olmuştur. İslam dünyasında bilimsel faaliyetlerin gelişmesinde halifelerin önemli rolü olmuştur. Bilgelik evi, gözlemevleri ve hastaneler İslam dünyasında bilimsel etkinliklerin gelişmesini sağlayan üç önemli kurumdur. İlk bilgelik evi Bağdat’ta Abbasi halifesi el-Memun tarafından kurulmuştur. Bilgelik evi, Halife Hazreti Ömer döneminde Müslümanlar tarafından ele geçirildikten sonra Yunan tıbbındaki gelişmelerin Yunancadan Arapçaya aktarılmasını sağlamıştır.
Bilgelik evinin en önemli görevi; dönemin ünlü astronom, matematikçi ve hekimlerini bir araya getirmek ve bilimin çeşitli alanlarındaki bellibaşlı yapıtlarını diğer dillerden Arapçaya çevirmektir. Pek çok gözlemevi Orta Çağ İslam dünyasında hükümdarlar tarafından kurulmuştur. 

Mısırda Bilim

Mısırlılar pi (π) sayısını buldular. Bir yılı 365 gün ve 12 aya bölüp Güneş yılı takvimini geliştirdiler. Tıp alanında ilerleyip mumyalama tekniğini buldular. En önemlisi dünyanın yedi harikasından biri olan Mısır piramitlerini o günün şartlarında gelişmiş bir teknolojiyle inşa ettiler. Mezopotamya, Çin, Hint, Orta Asya, Yunan ve İslam uygarlıklarının bugünkü bilimin ilerlemesi ve gelişmesine çok büyük katkıları olmuştur.


SİCİM TEORİSİ

Sicim teorisi, parçacık fiziğinde, kuantum mekaniği ile Einstein'in genel görelilik kuramını birleştiren bir teoridir. "Sicim" adı, klasik yaklaşımda "sıfır boyutlu noktalar" şeklinde tarif edilen atomaltı parçacıkların, aslında "bir boyutlu ve ipliksi varlıklar" olabileceği varsayımına dayanır. Sicim kuramı hızla gelişen ve üzerinde çok çalışılan bir alan olmakla birlikte, henüz deneysel gözlemi mümkün olmamış, matematiksel bir modeldir. Sadeleştirirsek sicimi evrendeki en küçük bir boyutlu varlıklar olarak adlandırabiliriz.



HER ŞEYİN TEORİSİ «M»

Princeton’daki Ed Witten’a göre ( Einstein’ın varisi olarak nitelendiriliyor.) 11 boyutlu model de dahil olmak  üzere sicim teorileri aynı şeyin parçalarıydı. Her teorinin birbirine dönüşebileceğini de gösterdi ve aslında hepsinin altında yatan Her Şeyin Teorisi diye ima ediyordu. Witten bütün modellerin tek bir teorinin farklı yönleri olduğu fikrini daha da geliştirerek başka bir teori haline getirmiştir ve adına “M” Teorisi demiştir. Witten koydu ama M ne demek söylemedi. Bu konuda herkes kendi fikrine sahip ve kimse doğru cevabı bilmiyor. (Witten hariç) Magic(sihir) diyenler de vardır. Mystery (gizem), Matrix (matris), Murky ( karanlık) da olasılıkların arasında ama bilim insanlarının büyük çoğunluğu onu Membrane (zar) ın kısaltması olarak düşünmekten dolayı mutlular. Çünkü teorinin zar benzeri bir yapısı var ve bu yapı bizzat Ed Witten tarafından membrane olarak açıklandı. Ama tabi doğrusunu hala bir tek Ed Witten biliyor.

Resimdeki: Edward Witten Amerikalı teorik fizikçi ve İleri Araştırmalar Enstitüsü'nde profesör. Süper sicim Teorisi'nde dünyanın önde gelen araştırmacılarındandır. Witten; MacArthur Grant (1982), Fields Madalyası (1990), Ulusal Bilim Madalyası (2002), Pisagor Ödülü (Croton, 2005), ve Crafoord Ödülü'nü (2008) içeren birçok ödülle onurlandırıldı. Ayrıca Papa XVI Benedictus Witten'ı Pontifical Bilimler Akademisi'ne atadı. Ayrıca 2004 yılında TIME dergisinin en etkili 100 insan listesinde yer aldı. 2000 yılında matematik dalında Nemmers Ödülü'nü aldı. 


Kitaba Ulaşmak İçin TIKLAYINIZ..