BİLİM
Belirli bir amaç için bilgi edinme ve deneysel yöntemler kullanılarak araştırma yapılma sürecidir. Bilimin en farklı özelliği, savunmalarını somut kanıtlarla sunmasıdır. Ve bu da bilimi günümüze kadar birçok alt dala bölmüştür. İçerik ve konularına göre farklı bilim dalları bulunmaktadır. Örnek: Fen bilimi, tıp bilimi, matematik bilimi gibi.
Tüm bilim dalları evrenin bir bölümünü kendine konu olarak seçer, deneysel yöntemlere ve gerçekliğe dayanarak kanunlar çıkarmaya çalışır.
Einstein bilimi, Duyusal veriler ile düzenli düşünceler arasında uygunluk sağlama çabası,
Bertrand Russell ise gözleme dayalı akıl yürütme yoluyla dünyaya ilişkin yasaları bulma çabası olarak tanımlar.
Geleneksel bilim sadece anlamaya ve çözmeye gereksinim hissetse de, ileri safhalara bölünen bilim türleri sadece çözmeyi değil çözümden öte ilerlemeyi de kapsar. Çok çeşitli matematiksel çözümleme sistemlerinin geliştirildiği ilk zamanlardan bu yana hâlâ yeni formüller, sistemler, kuramlar geliştirilmektedir ki bu da bilimin sürekliliğine bir örnektir.
BİLİM İNSANI
Bilim insanı ya da bilimci, evrene ilişkin olgulara ve değişkenlere yönelik bilimsel veri elde etme yöntemlerini kullanarak sistematik bir şekilde bilgi elde etmeye çalışan kişidir. Daha sınırlı anlamda ise bilimsel yöntem kullanan bir bireydir.
İngiliz filozof ve bilim tarihçisi William Whewell 1833'te “bilim insanı” terimini icat etti ve bunu yazılarında kullandı. “Doktor kelimesini fizik için kullanamadığımızdan, fizikçi kelimesini türettim. Genel olarak bilimin yetiştiricilerini tanımlamak için özel bir isme ihtiyacımız vardır. Bilim insanı demeliyim. Nasıl müzikle, resimle ya da şiirle uğraşanlara artist diyorsak matematikle, fizikle ya da doğayla ilgilenenlere de bilim insanı demeliyiz.” -Whewell-
Bilim insanı ya da bilimci, evrene ilişkin olgulara ve değişkenlere yönelik bilimsel veri elde etme yöntemlerini kullanarak sistematik bir şekilde bilgi elde etmeye çalışan kişidir. Daha sınırlı anlamda ise bilimsel yöntem kullanan bir bireydir.
İngiliz filozof ve bilim tarihçisi William Whewell 1833'te “bilim insanı” terimini icat etti ve bunu yazılarında kullandı. “Doktor kelimesini fizik için kullanamadığımızdan, fizikçi kelimesini türettim. Genel olarak bilimin yetiştiricilerini tanımlamak için özel bir isme ihtiyacımız vardır. Bilim insanı demeliyim. Nasıl müzikle, resimle ya da şiirle uğraşanlara artist diyorsak matematikle, fizikle ya da doğayla ilgilenenlere de bilim insanı demeliyiz.” -Whewell-
Bilim doğrudan veya dolaylı olarak gözlenebilecek veya sınanabilecek vakaları inceler. Elde edilen verilerden ulaşılan sonuçlar kişiden kişiye veya toplumdan topluma değişmemelidir. Yani bilimde deliller olgusal ve objektif olmalıdır.
Bilimsel Bilgi
*Nesneldir.
*Evrenseldir.
*Birikimli ilerler.
*Sistemli ve düzenlidir.
*Eleştiriye açıktır.
GÖZLEM VE ÇIKARIM
Gözlem, oluşan değişiklikleri ya da olayları ayrıntılı olarak tanımlamak amacıyla kullanılan yöntemdir. Gözlemlenenler doğal ve açık bir yöntem ile izlenir, kaydedilir, tanımlanır, analiz edilir ve yorumlanır.
Gözlem, oluşan değişiklikleri ya da olayları ayrıntılı olarak tanımlamak amacıyla kullanılan yöntemdir. Gözlemlenenler doğal ve açık bir yöntem ile izlenir, kaydedilir, tanımlanır, analiz edilir ve yorumlanır.
Çıkarım, bir veya birden çok önermeden yeni önermeler elde etmektir.
Örneğin; bütün kuşlar kanatlıdır. Papağan kanatlıdır. O halde papağan da bir kuştur.
*Gözlemde olay, çıkarımda ise olay hakkında akıl yürütme vardır.
Örneğin; bütün kuşlar kanatlıdır. Papağan kanatlıdır. O halde papağan da bir kuştur.
*Gözlemde olay, çıkarımda ise olay hakkında akıl yürütme vardır.
*Gözlem duyu organları veya araç gereçler kullanılır, çıkarımda ise böyle bir şey yoktur.
*Gözlemler nesneldir, çıkarımlar ise özneldir.
BİLİMİN BAŞLANGICI
Bilimin yazıdan daha önce ortaya çıktığı bilinmektedir. Bu sebeple, özellikle antik çağlardaki bilimsel buluş, görüş ve keşifleri incelemekte arkeolojinin önemli bir yeri vardır. Örneğin arkeolojik çeşitli keşiflerin incelenmesi sonrası tarih öncesi çağlardaki ilk insanların çeşitli gözlemler yaptığı saptanmıştır; örneğin mevsimleri takip etmişlerdir.
Teknolojik gelişimin yanı sıra bilimsel etkinliklerin özellikle MÖ 2500 yılında yoğunlaştığı tespit edilmiştir. Bunun özellikle mimari birçok örneği bugün de görülebilir; Stonehenge gibi büyük yapılar belirli bilimsel ve teknolojik gelişim, özellikle de çeşitli gelişmiş matematik bilgileri olmaksızın yapılamayacak anıtlardır. Örneğin bu dönemdeki çoğu yapılar en azından Pisagor kuramı olmaksızın yapılamayacak yapılardır; buna ve benzeri diğer bulgulara dayanarak, Pisagor kuramının Pisagordan binlerce yıl önce insanlar tarafından bilindiği tespit edilmiştir.
Nitekim antik Mısırlılar gibi birçok ulusta çok erken tarihlerde matematiksel etkinlikler görülmektedir. Antik Mısırlılar MÖ 4200 yılında 365 günlük bir takvim üretmiş oldukları gibi, MÖ 3100 yılı tarihli bir gürzde sayısal olarak milyonları ifade etmek için bir sistemin kullanıldığı görülmüştür. Antik Mezopotamya'da matematiksel etkinlik ve gelişimin varlığı, arkeolojik araştırmalarca elde edilen kil tabletler yardımıyla bilinmektedir. Bunlara ek olarak bu topraklardaki farklı krallıklar tarafından zaman içinde sayı sistemi oldukça geliştirilmiştir. Sümerliler,antik Mısırlıların kullandığına benzer ondalık ekli bir sayı sisteminin temellerini atmışlar ve kullanmışlardır. Bu sistem daha sonraki dönemlerde farklı iktidarlar tarafından geliştirilmiş, Babillilerce 60 bazlı yeni bir sisteme ulaşılmıştır.
Bilimin yazıdan daha önce ortaya çıktığı bilinmektedir. Bu sebeple, özellikle antik çağlardaki bilimsel buluş, görüş ve keşifleri incelemekte arkeolojinin önemli bir yeri vardır. Örneğin arkeolojik çeşitli keşiflerin incelenmesi sonrası tarih öncesi çağlardaki ilk insanların çeşitli gözlemler yaptığı saptanmıştır; örneğin mevsimleri takip etmişlerdir.
Teknolojik gelişimin yanı sıra bilimsel etkinliklerin özellikle MÖ 2500 yılında yoğunlaştığı tespit edilmiştir. Bunun özellikle mimari birçok örneği bugün de görülebilir; Stonehenge gibi büyük yapılar belirli bilimsel ve teknolojik gelişim, özellikle de çeşitli gelişmiş matematik bilgileri olmaksızın yapılamayacak anıtlardır. Örneğin bu dönemdeki çoğu yapılar en azından Pisagor kuramı olmaksızın yapılamayacak yapılardır; buna ve benzeri diğer bulgulara dayanarak, Pisagor kuramının Pisagordan binlerce yıl önce insanlar tarafından bilindiği tespit edilmiştir.
Nitekim antik Mısırlılar gibi birçok ulusta çok erken tarihlerde matematiksel etkinlikler görülmektedir. Antik Mısırlılar MÖ 4200 yılında 365 günlük bir takvim üretmiş oldukları gibi, MÖ 3100 yılı tarihli bir gürzde sayısal olarak milyonları ifade etmek için bir sistemin kullanıldığı görülmüştür. Antik Mezopotamya'da matematiksel etkinlik ve gelişimin varlığı, arkeolojik araştırmalarca elde edilen kil tabletler yardımıyla bilinmektedir. Bunlara ek olarak bu topraklardaki farklı krallıklar tarafından zaman içinde sayı sistemi oldukça geliştirilmiştir. Sümerliler,antik Mısırlıların kullandığına benzer ondalık ekli bir sayı sisteminin temellerini atmışlar ve kullanmışlardır. Bu sistem daha sonraki dönemlerde farklı iktidarlar tarafından geliştirilmiş, Babillilerce 60 bazlı yeni bir sisteme ulaşılmıştır.
Örneğin matematiksel gelişimden ayrık bir biçimde astronomi çalışmaları ve anlayışı Orta Amerika merkezli Maya uygarlığında kendisine yer bulmuştur; özellikle takvimsel çalışmalar ve güneş ve ay tutulmalarının hesaplanması önemli yer tutmuştur. Doğanın incelenmesi sonucu birçok şey keşfedilmiştir. Örneğin arkeolojik bulguların Babillilerin hurma ağacının eşeyli ürediğini keşfetmiş, polenlerin bitkilere aktarılarak üremenin sağlanabileceğini kanıtlamışlardır. Antik çağlarda biyolojiyle birlikte olarak tıbbi çalışmalar da yapılmıştır. Çin, Mısır ve Hint yarımadasındaki çeşitli uygarlıklar anatomik sorunlar için bitkileri kullanmışlardır. Tıbbın yanı sıra, kimya, coğrafya ve jeoloji gibi bilimler de özellikle Çin'de büyük ölçüde gelişmiştir.
Tarihin akışı içerisinde felsefe sistematik düşünmeyi tetiklemiştir.. Klasik antik çağ felsefesiyle başlayıp Sokrates, Platon ve Aristoteles gibi filozoflar, gitgide gelişen ve şekillenen soruların şekillenmesini sağlayarak bilime katkıda bulunmuşlardır. Orta çağda ise bilimsel gelişmeler İslam dünyasının katkılarıyla ortaya çıkmıştır. İslam Dünyası özellikle Abbasiler Dönemi’nde yoğun bir şekilde Yunanca eserleri Arapçaya çevirmişlerdir.
İslam Dünyası ilk olarak Hint kültüründen etkilenmiştir. Harezmi ve Bruni gibi bilim adamları bunun örnekleridir. İslam Dünyasında bilimin gelişmesinde Beytü’l-Hikme (Bilgelik Evi), rasathaneler (gözlemevleri) ve hastaneler oldukça önemli olmuştur. Ancak günümüz batı dünyası tarafından dergiler, kitaplar, özellikle filmler ve diziler yoluyla İslam dünyasının bilime katkıları karalanmakta, yok sayılmaktadır.
Devamında Rönesans felsefesi ile birlikte bilimde ve düşünce sistemindeki yeni gelişmelerin yer aldığı bir dönem ortaya çıkmıştır. Yeniden doğuş manasına gelen rönesans, önceki çağlardan çok farklı bir düşünce sistemine geçişin köprüsü konumundadır.
Rönesans ve Coğrafi Keşiflerle uzun zamandır geriye düşmüş olan Avrupa Dünya ticaretinin öncüsü olmuştur. İtalyan Rönesans'ı ise dönemin başlangıcı olarak sanatsal ve bilimsel gelişmeyi ifade eder. Rönesans daha ziyade Fransa’da sanat; Almanya’da dini tablo ve resimler; İngiltere’de edebiyat; İspanya’da ise resim alanında gelişti.
Rönesans ve Coğrafi Keşiflerle uzun zamandır geriye düşmüş olan Avrupa Dünya ticaretinin öncüsü olmuştur. İtalyan Rönesans'ı ise dönemin başlangıcı olarak sanatsal ve bilimsel gelişmeyi ifade eder. Rönesans daha ziyade Fransa’da sanat; Almanya’da dini tablo ve resimler; İngiltere’de edebiyat; İspanya’da ise resim alanında gelişti.
19 ve 20. yüzyıllarda savaş politikalarıyla birlikte bilim adamlarına verilen değer artmıştır. Özellikle I. Dünya Savaşı’nda asker olan bilim adamları II. Dünya Savaşı’nda ulusal hazine sayıldı. Bu yüzyıllarda buluşlar, savaş teknolojisiyle ilgili güçlendirilmiştir. Her yeni buluşun önce savaşlarda denenmesi nedeniyle maliyet hesapları üzerine kurulu bir savaş endüstrisi ortaya çıkmıştır. Hükümetlerin bilim adamlarına sağladıkları desteğin asıl amacı, gelecek savaşlarda üstünlük sağlayabilecek buluşları üretmesi olmuştur.
1. Dünya Savaşı’nın teknolojik önemi, yeni gelişmelerin askeri amaçlarla uygulamaya geçildiği ilk büyük dünya savaşı olmasıdır. Savaş sırasında tanklar, toplar, denizaltılar, ağır makineli tüfekler kullanılmış ve ilk zehirli gaz atılmıştır. 2.Dünya Savaşında ise en önemli teknolojik gelişme, çok motorlu devasa bombardıman uçakları olmuştur. Borbardıman uçakları nedeniyle radar da keşfedilmiştir. Büyük savaşlar sonrası ise birçok icat sahneye çıkmıştır. 20. yüzyılın başlarından itibaren bilimdeki ilerlemeler büyük hız kazanmış ve akademik çevrenin, daha elverişli bir araştırma ortamına kavuşması bu ilerlemeyi tetiklemiştir. Bilimle uğraşmak bir prestij haline gelmeye başlamış ve etkilerini göstermeye başlamıştır.
Tamamına Ulaşmak İçin TIKLAYINIZ..